“Bilimle uğraşan her kadın öğrencinin hayalidir Madam Curie… Kendisi Nobel kazanan ilk kadındır. Fakat ben tam tersine Madam Curieye değil onun kocasına aşık oldum. Çünkü o bir laboratuvarda hiç okul okumadan piezoelektrik malzemeyi buluyor”

“Cinsiyet, ırk, yaş farkı olmaksızın her insanın ortak noktası kalp! Yılda ortalama 40 milyon kez atıyor. Ben de bu enerjiyi esneyebilir, bükülebilir bir piezoelektrik alet üzerinden sadece kalp değil akciğer ve diyafram üzerine de yapıştırmak suretiyle o mekanik etkiyi elektrik enerjisine dönüştürmek istedim”

Kardiyovasküler alanda, pilsiz çalışan ve giyilebilir kalp çipi (PZT MEH) buluşu ile medikal sektörde klinik öneme sahip yeni bir yöntem geliştiren Canan Dağdeviren’in bu buluşu sayesinde kalbin sürekli ve istemsiz biyolojik hareketinden enerji üretimi sağlanıyor.

Forbes’in 30 Yaş Altı Bilim İnsanı listesinde de yer alan Dağdeviren’in 2014’te yaptığı TED konuşmasına kulak veriyoruz:

“Bilimle uğraşmanın insanlığa hizmet etmek olduğunu düşünüyorum. Günümüzde kullanılan kalın, ağır ve belki de taşıması mümkün olmayan elektronik aletleri ben yumuşak, esnek, çekilebilir ve vücudunuza ve özellikle kalbinize yapıştırılabilir hale getiriyorum.

Herkesin imkansız dediği bir projemin nasıl hayata döndüğünü anlatabilmek için en baştan yani köklerden başlayacağım.

4 Mayıs 1985’te İstanbul’da, Adanalı bir annnenin ve Sivaslı bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Küçük şeylerden mutlu olmamın nedenini tamamen bir aşk çocuğu olmama bağlıyorum. Güçlü, azimli ve sevgili olmayı ailemden öğrendim. Benim için hayatta paylaştkça artan iki önemli şey; sevgi ve bilgi!

Bilgimi ve sevgimi ailemde arttırdım. Ben 5 yaşımdayken dedem 28 yaşındayken hayata veda etti, onu hiç tanımadım. Onun öldüğü yaşta, 28 yaşına gelene kadar kalp hastaları için bir şey yapmaya kendime söz verdim ve yaptım da…

Annem Hariç Herkes Fizik Okumama Karşıydı

İlk deneylerimi kardeşim üzerinde denedim. İlkokul, ortaokul, lise öğrenimim Kocaeli’nde geçti. Daha sonra temel bilimlerden bir alan okumak istiyordum ve ne olacağına bir türlü karar veremiyordum. Erdal İnönü bana “Anılar ve Düşünceler” kitabını imzalayarak verdi, kitaptan sonra fizik okumaya karar verdim. Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümüne başladım. Annem hariç herkes fizik okumanın iyi fikir olmadığını iş bulamayacağımı, mutsuz olacağımı söyledi ama öyle olmadı.

Hacettepe’den sonra Sabancı Üniversitesine tam bursla kabul aldım. Öğretmen ve öğrenci olmayı birlikte yaşadığım bir üniversiteydi sanırım şu ana kadar en mutlu zamanlarımı o üniversitede geçirdim. 2009’da ilk kez verilmeye başlanan Fulbright doktora bursunu kendi alanımda ilk sırada kazanarak İllunois Üniversitesinde doktora almaya hak kazandım.

Ben piezoelektrik malzeme üzerinde çalışıyorum, ilkin nasıl yapıldığını öğrendim ve daha sonra onu alet olarak hayata geçirmeye çalıştım. Piezo basınç uygulamak anlamına geliyor. Bilimle uğraşan her kadın öğrencinin hayalidir Madam Curie… Kendisi Nobel kazanan ilk kadındır. Fakat ben tam tersine Madam Curieye değil onun kocasına aşık oldum. Çünkü o bir laboratuvarda hiç okul okumadan piezoelektrik malzemeyi buluyor ve bu malzemeye basınç uyguladığınız zaman tıpkı çakmaklar gibi elektrik atması veriyor ve siz bu bunu enerji olarak kullanabiliyorsunuz. Enerji önemli! Bu enerjiyi nasıl kullanabileceğimizi düşündüm. Eğer bir yerde hareket varsa diyelim ki yürüyorsanız basınç uyguluyorsunuz ve ayağınızın altına piezoelektrik malzeme varsa veya kolunuza yapıştırırsanız o aleti hareket ettirdiğiniz zaman enerji akımı olacak…

Kalp Piline Son!

Cinsiyet, ırk, yaş farkı olmaksızın her insanın ortak noktası kalp! Yılda 40 milyon kez atıyor. Bu enerji de vücudumuzda ısı enerjisi olarak kayboluyor. Ben de bu enerjiyi bir piezoelektrik alet yapıp, esneyebilir, bükülebilir bir alet yapıp, sadece kalp değil akciğer ve diyafram üzerine de yapıştırıp o mekanik etkiyi elektrik enerjisine dönüştürmek istedim. Amerika’da, bunu yapmak istediğimi söylediğim herkes şöyle dedi: Oh, crazy Turkish lady! Sonra yaptığımda normal bir insan olduğumu onlar da anladı. Deneylerimizi kızlı ve erkekli yapıyoruz.

Ellerim ve ayaklarım vücuduma göre büyükler, bunun bir avantaj olduğunu hiç düşünememiştim. Bu nedenle ayakkabı kutularım da büyük, tüm aletlerim içine sığıyor!

Normalde, kalp hastalarının kalp pillerini her – yılda bir değiştirmeleri gerekiyor çünkü içerisindeki pil bitiyor. Sonra tabi bunu çıkarmak için vücudu açmanız gerekiyor, sonra tekrar vücuda yerleştirmeniz gerekiyor. Hastalar için iyi olmayan bir durum.

Kalbimiz kendi işini kendi görsün diye yaptığım aleti onun üzerine yapıştırdım… Eğip bükebilelim kalple çok iyi bir iletişim kurabilsin ve hiçbir şekilde kalbe zarar vermesin istedim. Önce aleti tasarladık sonra ben bir kalp cerrahıyla tanıştım, bu cerrah Cevahir Otele bir konferans vermeye gelmişti, onu ikna etmeye çalıştım ve kendisi beni Arizona Üniversitesine davet etti. Orada deneyler yaptık, tüm aletlerimi insanlar üzerinde denedim.

Güler Sabancı da test edip onayladı ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Güler Sabancı’ya göre zorluklardan fırsatlar yaratmak gerekir ben de zorluklardan fırsatlar yaratıp yaptığım projenin olurunu sağlamaya çalıştım.

“Neye ve Kime Olduğu Mühim Değil, Aşk İle Kalın”

Polimer tabanlı aleti kalbin üzerine küçük ipler sayesinde bağlıyoruz, kalp hareket ettiği sürece hiçbir problem olmuyor, kalpten enerji üretip bu enerjiyi kalbe geri verebiliyoruz.

Yaptığım tüm işleri gökyüzündeki yıldızlara ithaf ediyorum. Biliyorum ki herkesin gökyüzünde bir yıldızı var. Dolayısıyla herkese ithaf etmiş oluyorum. İnsan kalmayı hayal eden bir bilim emekçisiyim, neye ve kime olduğu hiç mühim değil, aşk ile kalınız!”