PROF. DR. MUZAFFER ESKİOCAK: “ÇOCUK FELCİ AŞISININ MUCİDİ BİLİM İNSANI JONAS SALK’UN KENDİSİNE BU İŞTEN PARA KAZANMAK, PATENT ALMAKLA İLGİLİ RÖPORTAJ SORUSUNA VERDİĞİ YANIT: ‘GÜNEŞİN PATENTİ OLMAZ, GÜNEŞİN PATENTİ ALINABİLİR Mİ?’ ŞEKLİNDE OLDU”
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), Türk İmmünoloji Derneği, Türk Farmakoloji Derneği (TFD), Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD), Sağlık İçin Sosyal Bilimler Derneği (SASBİL), Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (SSYV) ile Türkiye Milli Pediatri Derneği, 31 Mayıs 2021 tarihinde “Türkiye’de Bağışıklama Hizmetlerinin Durumu ve Öneriler” başlıklı bir çevrimiçi panel düzenledi.
TTB Aşı Çalışma Grubu’ndan Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak şöyle konuştu:
“Türkiye’de bağışıklama ile ilgili çok başarılı deneyimler var. Bu başarılı deneyimler bize bağışıklama hizmetlerini daha etkin bir şekilde sunabileceğimizin de kanıtıdır. Şimdiye kadar bazı hastalıkların kökünü kazıdık, bazı hastalıkları elimine ettik, çok az görünür duruma getirdik. Bunları korumak için ve covid- 19 salgınını kontrol altına almak için daha etkin bir bağışıklama hizmeti sunmaya ihtiyacımız var.
Sağlığı korumak, sürdürmek, dayanıklılığı artırmak için sağlığın sosyal belirleyicilerinin iyileştirmesi çok önemli ama aşılamayla hastalığın kökü kazınabilir. Mesela çiçek hastalığının kökü kazındı. Bu temel korumada anlayış, insanların risk etmenleri ile hastalıkların kökenleri ile nedenleri ile karşılaşmalarını önlemektir. Yeni bir enfeksiyon hastalığının çıkışını önlemek bağlamında temel koruma için yapabilecek çok şeyimiz var. Hastalıklar da karşılaşmayı önlemek bağışıklama ile direnci arttırmak birincil koruma önlemi olarak önemli! Yeni yeni dile getirilen bizim için de biraz yeni diye söyleyebileceğim bağışıklama ile özellikle bazı hastalıkların grip, pnömokok gibi bazı hastalıkların, eşlik eden hastalıklara eklenmesi ile ölümcül olabileceği bilindiği için erkenden önlem almak yani grip aşısını pnömokok aşısını yaptırmakla ikincil koruma sağlanabilir. Yani hastalık yönetim sürecine erkenden aşıyı yerleştirmekle ikinci korumanın sağlanabileceği bizim için yeni! Buna karşın 2020 sonbaharına girerken grip aşısıyla ilgili epey sorunumuz oldu. Umuyorum ve diliyorum ki bu sene aşı tedariği ile ilgili sorunumuz çözülmüştür ve bu eşlikçi hastalıkların olduğu kişilere bu aşıları yaptırmakta sorunumuz olmaz.
Aşılama Haktır, Aşılanma Ödevdir
Aşılama bir haktır, aşılanma bir ödevdir. 1970’lerden bu yana Dünya Sağlık Örgütü ısrarla diyor ki: Aşıyla, önlenebilir hastalıklardan arınmış bir ortamda doğmak ve büyümek haktır. Bu çocuklar için tanımlanmış bir hak gibi. Ama yaşam boyu bağışıklamaya evrildi Dünya Sağlık Örgütü’nün anlatımı ile. Çünkü aşılama ile sağlık geliştirilir. Sağlık korunur, engellilik önlenir, erken ölümler önlenir, yaşamda kalmaya katkı sağlar.
Aşılanma hakkının sahibi yurttaşlar, sağlayıcısı belli; Devlet aşıyı temin eder, aşıyla ilgili sistemi oluşturur ve dayanışmayı sağlar, aşıyı yapar, yurttaşlar da bu sağlanan hizmeti alır ve dayanışma içinde sağlık örgütüne destek olur. Bağışıklık deyince aslında ya da aşılanma diyince hep dışarıdan bir şey gibi düşünülür ama bağışıklık vücudun bir savunma mekanizmasıdır. Hastalık etkenleri ile baş edebilmek için doğuştan bağışıklık sistemleri harekete geçilir. Hastalanma yoluyla edindiğimiz bağışıklığa doğal bağışıklık diyoruz ama aşılanma ile ilgili edindiğimize de yapay bağışıklık diyoruz.
PROF. DR. MUZAFFER ESKİOCAK: “DOĞAL BAĞIŞIKLIK COVİD-19’DA BİR SÜRELİĞİNE (3- 6 AY) KORUMA SAĞLAR. AŞININ SAĞLADIĞI KORUYUCULUĞUN 6- 7 AY DOLAYINDA OLDUĞUNU BİLİYORUZ. EĞER KİŞİLERİ AŞILARSAK AŞININ TÜRÜNE VE ÖZELLİĞİNE GÖRE DİRENÇLİ OLMASINI, HASTALIKTAN KORUNACAK BİR DİRENCİN OLUŞMASINI SAĞLAYABİLİRİZ”
Covid-19 Aşı ile Önlenebilir
Doğal bağışıklık covid-19’da bir süreliğine koruma sağlar. Bugün için bilgimiz 3- 6 ay arası bir süre! Net olarak bilmiyoruz ama aşının sağladığı koruyuculuğun 6- 7 ay dolayında olduğunu biliyoruz. Eğer kişileri aşılarsak aşının türüne ve özelliğine göre dirençli olmasını, hastalıktan korunacak bir direncin oluşmasını sağlayabiliriz. Ama onun da süresinin 6 – 7 ay ile sınırlı olduğunu söylemek istiyorum. Bunun anlamı şu: Eğer biz bağışıklamayı yaygınlaştırmaz, sürekli kılmaz isek hastaların dirençleri bir süre kaybolacaktır; aşının sağladığı direnç bir süre sonra kaybolacaktır ve tekrar duyarlı olacaktır insanlar… Yani covid-19 hastalığını sürekli toplumda görmek durumunda kalacağız. Oysa biz böyle bir şey istemiyoruz. Bu önlenebilir mi? Teorik olarak mümkün. Çünkü covid-19 aşı ile önlenebilir bir hastalık olarak biliniyor.
PROF. DR. MUZAFFER ESKİOCAK: “BAĞIŞIKLAMA KONUSUNDA ÜLKEMİZ KAZANIMLARINIZIN COVİD-19 SALGINIYLA YİTİRİLMESİNİ İSTEMİYORUZ. BÖYLE BİR ŞEY İÇİN YETERİNCE VE ZAMANINDA AŞI SAĞLAMAYA İHTİYACIMIZ VAR”
Aşılama Deneyimimiz
Ülkemiz deneyiminin bağışıklama ile ilgili kazanımlar sağladığını söylemiştim. Tifüs hastalığı, birinci ve ikinci dünya savaşlarında ülkemizde üretilen aşılarla sorun olmaktan çıktı. 1950’lerin sonunda çiçek hastalığı, sorun olmaktan çıktı. 1998’de son çocuk felci vakasını gördük; bu da sorun olmaktan çıktı. Yenidoğan tetanosu vakaları 2009’dan bu yana eliminasyon düzeyinde! Eliminasyon deyince belli bir sıklığının altına düşürmeyi kast ediyoruz. Çok yakın zamanda Dünya Sağlık Örgütü, 2019 da kızamıkçığın eliminasyonuna dair değerlendirme yaptı. Difteri ve tetanos hastalıklarını da çok az görmeye başladık ve bu hastalıklarla ilgili kontrolün dışında kültürel olarak korumayı başarabildiğimiz koruma kültürünü yerleştirebildiğimizi de ümit ediyoruz. Bağışıklama konusunda ülkemiz kazanımlarınızın covid-19 salgınıyla yitirilmesini istemiyoruz. Böyle bir şey için yeterince ve zamanında aşı sağlamaya ihtiyacımız var.
PROF. DR. MUZAFFER ESKİOCAK: “İNSANLIK ÖLMESİN DİYE, PATENT KALDIRILSIN DİYE EN AZINDAN COVİD-19 AŞILARINDAKİ PATENTİN DÜNYA HALKLARININ AŞIYA ERİŞİMİNİN ÖNÜNDE ENGEL OLMASINI ÖNLEMEK İÇİN ŞU ANDA KAMPANYALAR YÜRÜTÜLÜYOR. EPEY DE MESAFE KAT EDİLDİ”
Güneşin Patenti Olmaz
Yeterince ve zamanında aşı sağlamakla ilgili olarak çocuk felci salgını sırasında keşfedilen çocuk felci aşısını anımsadım; Bunun mucidi bilim insanı Jonas Salk’un kendisine bu işten para kazanmak, patent almakla ilgili röportaj sorusuna verdiği yanıt aklımızda: ‘Güneşin patenti olmaz, güneşin patenti alınabilir mi?’ Bu insanlığın malı ve yaşam hakkı tüm insanlığın; insanlık ölmesin diye artık patent kaldırılsın diye en azından covid-19 aşılarındaki patentin dünya halklarının aşıya erişiminin önünde engel olmasını önlemek için şu anda kampanyalar yürütülüyor. Epey de mesafe kat edildi.
PROF. DR. MUZAFFER ESKİOCAK: “BİLİYORUZ Kİ KENDİ AŞINIZI YAPMIYORSANIZ ŞAYET PARANIZ DA OLSA PAHALIYA DA OLSA AŞIYA ERİŞİMİNİZ ZORDUR. AŞI MİLLİYETÇİLİĞİ OLARAK İFADE EDİLİYOR KİMİ ÜLKELERİN YAPTIĞI… KENDİ İHTİYACININ ÇOK ÖTESİNDE AŞI ALIMI YAPMALARI AYIPLANDI. ANCAK O ÜLKELER KENDİ TOPLUMLARINI BU ARADA AŞILAMIŞ OLDULAR”
Aşı Milliyetçiliği
Aşı üretimi ile ilgili bir kısıtlılık olduğunu hep biliriz. Yeni aşılar için böyle bir kısıtlı olacağını da düşünmek yanlış değil. Öngörü bir miktar bir miktar da zamanla yarış. 19 Kasım 2020 itibariyle dünyada hangi aşılardan, hangi ülkeden kişi başına ne kadar sipariş verildiğini biliyoruz. Biliyoruz ki kendi aşınızı yapmıyorsanız şayet paranız da olsa pahalıya da olsa aşıya erişiminiz zordur. Herkes kendi ülkesinin gereksinimini önceliyor. Eleştirel bir bakışla aşı milliyetçiliği denildi. Kimi ülkeler, kendi ihtiyacının çok ötesinde aşı alımı yaptı ve bu ayıplandı. Ancak o ülkeler kendi toplumlarını bu arada aşılamış oldular. Ellerindeki fazla aşıya da diplomatik değer ekleyerek diplomatik ilişkiyi geliştirmeyi kolaylaştıran bir araç olarak gündeme getirdiler.
Türkiye Aşı Sözleşmesi Yaptı mı?
Türkiye aşı sözleşmesi yaptı mı? Yaptı. UNICEF’in sayfalarında 270 milyon doz aşı sözleşmesi yaptığımız yazıyor. 100 milyon dozu Sinovac aşısı, 90 milyon dozu Pfizer-Biontech aşısı ve 50 milyon dozu Sputnik aşısı olmak üzere… Biontech’in 30 milyonunun opsiyonel olduğu belirtiliyor. Ancak gelen aşı miktarının 27 milyon doz civarında olduğunu söylemek istiyorum. Türkiye sağladığı aşılardan Kıbrıs’a, Libya’ya ve Bosna Hersek’e aşı desteğinde bulundu.
Daha Çok Bilgiye İhtiyacımız Var
Türkiye aşı üretmeye çalışıyor. Türkiye’nin üretmeye çalıştığı klinik aşamada olanlardan 4 aşı var şu anda; Erciyes Üniversitesi’nin geliştirmekte olduğu aşı Faz 2’de gibi görünüyor. Basından Faz 3 de ilgili bilgiyi okumuş idik. Covid-19 aşılamasının hastalığı ve enfeksiyonu önlemede etkilerinin yüzde olarak farklılaştığını biliyoruz. Ancak şimdiye kadarki gördüklerimiz, aşıların ağır hastalık ve ölümü etkilemede daha başarılı oldukları şeklinde! Covid-19 aşısı için Türkiye’deki ölümlerden, en azından sağlıkçı ölümlerinden görüyoruz. Ancak Faz 3 hızlandırılmış aşı uygulaması sonrası izlem sonuçlarının paylaşımıyla ilgili daha çok bilgiye ihtiyacımız var.
Aşılar, ölümleri önlemede etkilidir. Dünya örneklerinden söylemek mümkün; aşı oranları arttıkça yani iki doz aşılaması bitenlerin sıklığı arttıkça ölümler azalıyor. Türkiye’de keskin bir düşüş yok ama yine bu etkiyi görebiliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü aşı önceliklendirmesi ile ilgili bir rehber yayınladı. Türkiye de onun üzerinden bir önceliklendirme yaptı, aşılamaya başladı. Hemen hemen tüm ülkelerde yaşlılar ve sağlıkçılar ilk aşılanan gruplar oldu. Aşı sağlama arttıkça diğer fazlara geçilecekti ve ülkeler temin ettikleri aşılar bağlamında da bir aşılama stratejisi yürütecekti.
Ağır hastalık ve ölümleri azaltmak için; yaşlı ve kronik hastalığı olanlara, çalışanlara, virüsle karşılaşma riski yüksek olan ve karşılaştığında ölümcül olacaklara aşı yapmak öncelendi. Ancak bu aşamada normalleşme, covid-19 öncesi yaşama geri dönüş beklentileri olunca aşılamanın kapsamı, derinliği, genişliği farklılaşmaya başlayacak. Hastalığın elimine edilebileceğine yönelik deneyimlerimiz böyle bir strateji de tartıştırmayı uygun görür. Yakınlarda 12 yaşın üstündekilerin de aşılanabileceğine dair Pfizer’in yayınları oldu.
PROF. DR. MUZAFFER ESKİOCAK: “HASTALIK ELİMİNASYONU İÇİN TEK DOZ BİONTECH’İN YAYGIN UYGULAMASI TARTIŞILABİLİR Mİ? NEDEN OLMASIN? ANCAK BÜTÜN BU TARTIŞMALARIN KARAR MEKANİZMASINDA BİLİM İNSANLARININ ARTILARINI, EKSİLERİNİ, ÜLKE OLANAKLARINI, KAYNAKLARINI İYİCE TARTIŞIP AŞI SAĞLAMAYLA İLGİLİ SÜRECİ DE GÖZ ÖNÜNE ALARAK DURUMU BİRLİKTE KARARLAŞTIRMALI VE SÜRECİ YÜRÜTMELİDİR”
Aşılama Stratejileri
Hastalığı elimine etmek için aşılama stratejilerinde değişiklik olur mu? Hemen şunu anımsatmak istiyorum. Kızamık ile baş etmek için aşı etkinliği daha düşük olsa da 9 aylıklara hatta 6 aylıklara kadar yaygın bir aşılama ya da virüs dolaşımını önlemek için ileri yaşlara; kimisi askerler, organize topluluklar dahil, aynı zamanda kısa sürede yoğun bir aşılama söz konusudur… Aynı şekilde çocuk felcinde, bir üst dolaşımı durdurmak için deneyimlerimiz var. Hastalık eliminasyonu için tek doz Biontech’in yaygın uygulaması tartışılabilir mi? Neden olmasın? Ancak bütün bu tartışmaların karar mekanizmasında bilim insanlarının artılarını, eksilerini, ülke olanaklarını, kaynaklarını iyice tartışıp aşı sağlamayla ilgili süreci de göz önüne alarak durumu birlikte kararlaştırmalı ve süreci yürütmelidir.
Aşılamalanın Bölgelere Göre Durumu
Öyle görünüyor ki aşılama tek başına yeterli değil, hele ki aşı sağlamanın kısıtlı olduğu dönemlerde virüs dolaşımını durdurmak için ek önlemlerin, ilaç dışı önlemlerin, mutlaka sıkı bir şekilde uygulanması gerekiyor. 24 Şubat 2021 itibariyle tüm sağlık çalışanları ve 65 yaş üstü için bölgelerimize göre aşı yapılma oranları yüzde 84,5 ile yüzde 54.65 arasında değişiyor. Bu oldukça yüksek bir fark ve bir eşitsizlik tablosu gibi gözümüzün önünde olmalı. Sonradan tamamlanmış olduğunu umarız. Ama bugün için bunu değerlendirebilme şansımız yok. 65 yaş üstü ve sağlık çalışanları aşılamalarının en iyi ve en kötü durumda olduğu bölgeler; Kuzeydoğu Anadolu ve Orta Anadolu bölgesini görüyoruz.
Bugün itibariyle Sağlık Bakanlığının web sitesinde aşıyla ilgili veriler şu şekilde görülüyor: Birinci doz, ikinci doz, toplam doz. Oysa bizim daha çok fazla bilgiye ihtiyacımız var ve ne yazık ki bu bilgiden daha fazlasına ulaşamıyoruz. Birinci doz ve ikinci doz seçimleri eldeki aşı tedarik ve stokuna bağlı olarak farklılaşıyor. Bu farklılaşma kapasitemizin tümünü kullanamadığımızı bize gösteriyor ve yüz kişi başına ne kadar aşı yaptık? Kimi zaman birinci doza kimi zaman ikinci doza ağırlık verdik. Eldeki aşı durumuna göre sinovac ile başladık. Biontech ile devam ediyoruz. Aşılamayla ilgili çalışmalarımızın nasıl bir yöne evrileceğini Haziran ayı içinde net olarak göreceğiz. Eliminasyon için birinci dozu mu ya da ölüm riski, bulaşma riski yüksek olanların aşılanacağı bir ve ikinci doz aşıları tamamlayacağı bir süreci seçeceğiz? Bunu bilemiyoruz ama bu karar alma sürecine toplumun, bilim insanlarının, uzmanlık derneklerinin katılması ne kadar iyi olur diye söylemeden edemeyeceğim.
Aşı Sonrası Yan Etkiler
Aslında aşıya devamsızlığı konuşmak isteriz. Aşıya devamsızlığı konuşacak bir veri elimizde yok. Aşı sonrası yan etkiler de ilgili çok konuşuldu. Hemen şunu söylemek istiyorum; Manisa Celal Bayar Üniversitesi verilerini paylaştı. Sanko Üniversitesi paylaştı ve İstanbul Tabip Odası online bir çalışma yaptı. Onun verilerini sunacağım. Yan etki görülme sıklığı benzer… Birinci aşıdan ikinci dozdan sonra yüzde 30’larda en çok görülen yakınma ağrı, sistemik hastalık ya da sorun olarak da baş ağrısı, yorgunluk, kas ağrısı… Ancak hekime gitme, bir sağlık kurumuna başvurma ihtiyacı yüzde birden daha az! Yani endişelenildiği gibi bir aşı sonrası istenmeyen etki görülmedi.
PROF. DR. MUZAFFER ESKİOCAK: “HASTANELERE EK OLARAK İŞYERİ SAĞLIK BİRİMLERİNDE DE AŞI YAPILABİLMELİ. ÇÜNKÜ YENİ BİTEN KAPANMA DÖNEMİNDE 16 MİLYON DOLAYINDA İNSAN ÇALIŞMAYA DEVAM ETTİ. ÇALIŞANLARIN COVİD-19’A KARŞI KORUNMASI İLE İLGİLİ MUTLAKA YAPACAK ÇOK ŞEYİMİZ OLMALI!”
Aşı Kararsızlığı
Aşı kararsızlığı ülkemizde bir sorun idi. Rutin aşılama için gittikçe büyüyen bir sorun idi. Covid-19 aşılamasıyla ilgili dünyada bir sorun bekleniyor gibi ancak zaman içinde azaldığını görüyoruz. Türkiye’de kamuoyu anketlerinde soruluyor; aşı kararsızlığını önlemek güven sağlayan bir sağlık çalışanı ilişkisi ile olur. Yani hizmetin sürekliliği güven sağlar. O güven aşı kararsızlığını önler. Covid-19 aşılamasına karşı kararsızlığın en yüksek olduğu yaş grupları 25 – 44 yaş grubu… Bunlar aynı zamanda üretimde olanlar. Öyle olunca da bizim özel bir çalışma yürütmemiz gerekecektir. Yüksekokul ya da daha fazla eğitimde olanlar için kararsızlığın az olduğunu söylemek yanlış değil. Bilgi, kararsızlığı önlüyor. Kararsızlık zaman içinde azalıyor mu? Evet. Tıp öğrencilerinde de yapılmış bir çalışmaya göre, Ankara Tıp’tan bu öğrencilerin de yüzde 11’i kararsızmış; etkin bir bilgilendirme ile hocalarının bunu çözeceklerini biliyoruz.
Hastaneler bu dönemde aşı yapmak için tek bir hizmet sunum birimi olarak devreye girdi. Çok iyi de oldu. Çok da iyi bir kararla girildi. Ancak sadece hastanelerle yetinilmemeli; işyeri sağlık birimlerinin de süreç içinde değerlendirilmesi çok önemli olacaktır. Çünkü yeni biten kapanma döneminde 16 milyon dolayında insan çalışmaya devam etti. Çalışanların covid-19’a karşı korunması ile ilgili mutlaka yapacak çok şeyimiz olmalı!
Yaşam boyu bağışıklama deyince özellikle grip aşısı, gebelerde domuz gribi döneminden öğrendiğimiz bir ölümcüllük durumu, var. Grip aşısı gibi aşı takvimine eklendi ama etkin bir şekilde yürütülmesi için daha çok şey yapılması gerekiyor. Grip aşısı pnömokok aşısı 65 yaş üstü yurttaşlarımız için geri ödeme kapsamındadır. Ancak bunun da erişiminin güç olduğunu biliyoruz. Aşı sağlama ile ilgili güçlük olduğunu biliyoruz. Bunu hem sağlık çalışanlarının hem Sağlık Bakanlığı’nın geliştirmek için epey yol kat etmesi gerekecek.
Enfeksiyon Zincirini Kırmak Gerekli
Toplum bağışıklığı bu dönemde çok konuşuldu. Toplum bağışıklığını özellikle enfeksiyon zincirini kırmak gerekli. Salgın var, aşılamayla ilgili sorunumuz var. Toplum bağışıklığı sağlayacak düzeyde aşının birinci dozunun yapıldığı il sayısı 54. İkinci doz aşının yapıldığı yani enfeksiyon zincirini kırabilecek düzeyde olduğu il sayısı sadece 20. Yapmamız gereken şey yaşlılarda grip aşılaması… Bu oran Türkiye’de yüzde 7 civarında ve çok artırmamız gerekiyor. Hem covid-19 olmadan önce hastalığın ölümlere, yoğun bakım gereksinimine katkısını önlemek için bu aşıya ihtiyaç var. Hem covid-19 hem grip sorunuyla karşılaşmamak için 2021 sonbaharına hazırlık özel bir önem taşıyor.
Aşı Haberciliğinde Özenli Davranış
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayanlar için güvenli yaşama, çalışma ve eğitim ortamı sağlamamız gerekiyor. Salgını sürdürülebilir kılma yerine elimine etme politikası tercih edilmeli. Bunlar için: Sağlığı geliştirme ve koruma hizmetlerinin canlandırılması, sürdürülmesi, aşılama ivmesinin arttırılması, aşılamada eşitsizliğin giderilmesi, toplumun salgın yönetimi sürecine katılımının sağlanması, bilimsel rehberlik, kamusal sorumluluk, aşı haberciliğinde özenli davranış sergilemek benimsenmelidir.
Ne var ki, Covid‐19’a karşı aşılama, yaşama hakkını sürdürmede gerekli ancak yeterli değildir. Yürütülmekte olan diğer halk sağlığı girişimlerinin (evde kalma, diğer insanlarla arada koruma mesafesi bırakma, el yıkama ve maske takma) güçlendirerek sürdürülmesi şarttır. Kimseyi yaşamsal gereksinimlerini karşılamak için hastalıkla maruz kalma ve yayma riski arasında seçim yapma durumunda bırakmadan virüsle karşılaşmanın önlenmesi ve eşitsizlik mağdurları yaratmadan toplum bağışıklığı sağlayacak ve sürdürecek bir aşılama sağlanmalıdır.
Aşı Savunma Etkinlikleri
Aşıya yönelik kararsızlık, aşılamamada kararsızlık oluşmayacak ya da önlenebilecek bir platforma gönüllü bir katılımla olur. Ancak tabii kurumsal bir katılım, görevlendirilmiş temsilcileri aracılığıyla yürütülür ve sonuçta bu platformda çalışacak olanların ilaç endüstrisi ile yani birilerinin kar amacı ile ilişkilerinin olmadığını beyan etmeleri gerekir. Hükümet de dahil olmak üzere bilim dışında bir yönlendirmenin etkisi altında olmadıklarını beyan etmeleri gerekiyor.
DR. VEDAT BULUT: “REFİK SAYDAM HIFZISIHHA ENSTİTÜSÜNÜN BUGÜN OLMAMASININ BEDELİNİ ÇOK AĞIR BİR ŞEKİLDE ÖDÜYORUZ. REFİK SAYDAM HIFZISIHHA ENSTİTÜSÜ YENİLENMİŞ OLSAYDI, TEKNOLOJİSİYLE DÜNYADAKİ AŞI TEKNOLOJİLERİ İLE BAŞAT ÇALIŞMA YÜRÜTMÜŞ OLSAYDI, BUGÜN BU SORUNLARI YAŞAMAYACAKTIK”
Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri ve İmmünoloji Uzmanı Dr. Vedat Bulut şunları kaydetti:
“Şunu belirtmem gerekir ki Türkiye çok köklü bağışıklama hizmetleri geçmişine hafızasına sahiptir… Ancak neoliberal saldırılarla 1980 sonrasında pek çok değişim yaşadık. Nitekim Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsünün bugün olmamasının bedelini çok ağır bir şekilde ödüyoruz. Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü yenilenmiş olsaydı, teknolojisiyle dünyadaki aşı teknolojileri ile başat çalışma yürütmüş olsaydı, bugün bu sorunları yaşamayacaktık. En azından tedarik ile ilgili kendi aşımızı üretecektik. Bununla ilgili insan kaynağı var Türkiye’de. Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsünün tekrar gündeme getirilmesi ve iyi bir teknoloji ile aşı üretir hale getirilmesinin önemi görülüyor.
Aşı kararsızlığıyla ilgili tabii ki insanların ayağına aşıyı götürmek, aşıya insanları çağırmamak gerekiyor. Bununla ilgili pek ülke çok güzel örneklemeler yaptılar. Karavan sistemleri, mobil ünite sistemleri ile aşıyı insanlara götürdüler. Bizler de bunu yapabiliriz. Geçmişte yaptık, yine yapabiliriz.
DR. VEDAT BULUT: “TÜRKİYE’DE AŞI ÜRETİMİNİN YANI SIRA AŞILAR KALİTE KONTROLÜYLE İLGİLİ SORUN VAR; HERKES BUNUN FARKINDA. ÖRNEĞİN, YURT DIŞINDAN GETİRİLEN AŞILARIN İÇERİKLERİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR HALK SAĞLIĞI KURUMUNDA TAM OLARAK YAPILIYOR MU? TTB’YE BUNUNLA İLGİLİ BİLGİLENDİRME YAPILMIYOR”
Türkiye’de aşı üretiminin yanı sıra aşılar kalite kontrolüyle ilgili sorun var; herkes bunun farkında. Örneğin, yurt dışından getirilen aşıların içerikleri ile ilgili çalışmalar Halk Sağlığı Kurumunda tam olarak yapılıyor mu? TTB’ye bununla ilgili bilgilendirme yapılmıyor. Halbuki giren her ilacın etken maddesinin incelenmesi gibi aşıların da ne kadar antijen içerdiğinin kesinlikle ortaya konulması gerekiyor. Bu da bir endişe yaratıyor. Aşı karşıtşığının temel nedeni Sağlık Bakanlığında şeffaf veri paylaşmının olmaması! Bugün Türk Tabipleri Birliği, Diş Hekimleri Birliği, Eczacılar Birliği bunlarla şeffaf veri paylaşılmıyor, bu da pandeminin en başından bu yana başarısızlığın bir nedeni! Toplumda güven sağlamadıkça paydaşlarla birlikte çalışmadıkça pandemi ile mücadele edilemiyor ve bağışıklama hizmetleri aksıyor. Covid- 19 döneminde diğer aşıların da hem tedarikinin ne hem uygulamalarının aksadığını gördük. Türkiye’nin 1980’ler öncesinde olduğu gibi yüzde 14 – 15’lik bütçeleri halk sağlığına pay etmesi gerekli. Birinci basamak sağlık hizmetleri öncelenmeli, aile sağlığı merkezleri son derece desteklenmeli. Çünkü temel orada! Pandemide başarısız olmamızın nedeni birinci basamak hizmetlerinin aksatılması, aşı üretiminin aksatılması… . İnsan kaynağımız var, teknolojiyi Türkiye’ye kurmak lazım. Bunun için de yatırım bedelleri ve projeler Sağlık Bakanlığında var. Bu projeleri UYGULAMALARINI BEKLİYORUZ.”
PROF. DR. ALPAY AZAP: HİÇBİR HASTALIKTA BU KADAR ÇOK ÇEŞİTLİ AŞI YOK! DÜNYA TARİHİNDE OLMADI. BİR HASTALIĞI ÖNLEMEK İÇİN ÇOK FARKLI, NEREDEYSE 15 AYRI TEKNOLOJİ İLE GELİŞTİRİLMİŞ VE KLİNİK, DENENME AŞAMASINDA OLAN AŞILARI DA HESABA KATARSANIZ 120’YE YAKIN AŞI VAR”
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap şöyle konuştu:
PROF. DR. ALPAY AZAP: “BAĞIŞIKLAMA HİZMETLERİNİN YAYGINLAŞTIRILMASINDA YAŞANAN EKSİKLİKLER NEDENİYLE KAPSAYICILIĞIN DÜŞÜK OLMASI ÖNCEDEN DE BİR SORUNDU. AMA COVİD-19 PANDEMİSİ BU SORUNU DAHA GÖRÜNÜR HALE GETİRDİ”
“TTB bünyesinde bir aşı çalışma grubu oluşturmuştuk. Çünkü bağışıklama oranlarının düşüklüğü, gerek toplumdaki aşıya karşı olan tereddüt gerekse bağışıklama hizmetlerinin yaygınlaştırılmasında yaşanan eksiklikler nedeniyle kapsayıcılığın düşük olması önceden de bir sorundu. Ama covid-19 pandemisi bu sorunu daha görünür hale getirdi ve bize bir takım fırsatlar da sundu. Hem toplumun ve yöneticilerin gündemine bu bağışıklama konusunun girmesini sağlamış oldu hem de insanlar ciddi bir hastalık söz konusu olduğunda bağışıklamanın, aşıların ne kadar önemli olduğunu fark etmiş oldular. Şöyle bir sıkıntımız var: Şu an yaygın çocukluk çağı aşılaması sayesinde, eskiden çok sayıda insanın özellikle çocukluk çağında ölümüne sebep olan hastalıkları görmez olduk. Difteriyi hiç görmüyoruz, 25 yıllık meslek hayatımda bir tane difteri vakası ile karşılaştım örneğin… Tetatnozu çok az, kızamığı çok az görüyoruz. İnsanlarımız da bu hastalıkları görmedikleri için bu aşıların neden gerekli olduğu anlayamıyorlardı. Coronavirüs salgını aslında bize bu açıdan faydalı oldu. Bu hastalıkları aşılar olmadan önlemenin neden zor olduğunu anlatabilme şansımız oldu. Bunu bir fırsat olarak görmek lazım ve bu sayede de insanların aşıya genel anlamda bağışıklama hizmetlerine karşı tereddütünü de giderebilmek gerekiyor.
PROF. DR. ALPAY AZAP: “ÇOK FAZLA ÇEŞİTLİLİKTE VE ÇOK MİKTARDA COVİD-19 AŞISI OLMASI BİR YANIYLA İYİ BİR ŞEY BİR YANIYLA DA KAFA KARIŞTIRICI! BU SEFER DE AŞI TEREDDÜTÜNE EK OLARAK İNSANLARDA HANGİ AŞIYI OLMALARI GEREKTİĞİ SORGUSU, GÜVENİLİRLİK KAYGISI OLUŞUYOR”
Erişkinde 16 Ayrı Hastalık için Aşılama
Dernek olarak şöyle bir sorunla mücadele ediyorduk: Aşıların genellikle sadece çocuklar için gerekli olduğunu düşünüyor toplum… Bir kısmı zaten yeni aşılara tereddütlü ama ‘aşılar iyidir’ diyenler de ‘Çocuk aşı olur erişkin niye aşı olsun’ noktasında! Halbuki erişkinde de 16 ayrı hastalık için aşılamanın gerekli olduğunu biliyoruz ve bunu anlatmakta zorlanıyorduk.
Aşıya karşı tereddütte önemli olan konulardan bir tanesi de risk algısı! Hastalığın ne kadar riskli olabileceğini çok bilmediği zaman insanlar, aşının da gerekli olmadığını düşünebiliyorlar. O yüzden aşı yapmak istediğimiz aşı ile elimine etmeye çalıştığımız hastalığın nasıl bir risk oluşturduğunu gerek bireyler açısından gerekse toplum açısından insanlara çok iyi anlatılması gerekiyor. Dernek olarak biz de bu konuda epeyce çalışma yapmıştık. Şimdi böyle bir platformda bu çalışmaların birleştirilmesi, iş birliğine gitmek aslında çok çok faydalı olacak diye düşünüyoruz.
Şaşkınlık İçerisindeyiz
Coronavirüs aşısı ile ilgili birkaç şey söylemem gerekirse; enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı olarak büyük bir şaşkınlık içerisindeyiz. Şaşkınlığımız şudur: Hiçbir hastalıkta bu kadar çok çeşitli aşı yok! Dünya tarihinde olmadı. Bir hastalığı önlemek için çok farklı, neredeyse 15 ayrı teknoloji ile geliştirilmiş ve klinik, denenme aşamasında olan aşıları da hesaba katarsanız 120’ye yakın aşı var. Önümüzdeki bir yıl içinde kullanıma girecek… Bir yandan baktığımız zaman iyi bir şey… Çok fazla çeşitlilikte ve çok miktarda aşı olması… Bir yanıyla iyi bir şey bir yanıyla da kafa karıştırıcı bir şey! Bu sefer de olan aşı tereddütüne ek olarak insanlarda hangi aşıyı olmaları gerektiği sorgusu, güvenilirlik kaygısı oluşuyor. Pandemi koşullarında en hızlı şekilde aşı geliştirebilmiş olmak için pek çok farklı ekibin çalışması doğal karşılanabilir ama muhtemelen bu hastalık bizde önümüzdeki yıllar içerisinde toplumlarda dolaşmaya devam ettiği yıllarda bir sadeleşme olacaktır; olması gerekir diye düşünüyoruz. Bu aşı üretim kapasitesini arttırmak için de gerekli görünüyor.
Aşının olması iyi bir şey! Aşı üretim kapasitesinin de arttığını görüyoruz. Nisan ayı başlarında dünya genelinde 6 ila 7 milyon arası günlük aşı dozu uygulanabilirken örneğin Mayıs ayının sonlarına doğru bu günde 40 milyon doz aşıya çıktı. Böyle olunca da dünyada kitle bağışıklığını sağlayabilmek için gerekli süre de bir yılın altına düştü. Yani önümüzdeki bir yıl içerisinde bu hızla gidilebilir ise dünya genelinde bir kitle bağışıklığını aşılarla sağlamak mümkün olabilecek gibi görünüyor. Yalnız ciddi anlamda ülkeler arasında eşitsizlik var.
Bugüne kadar, Mayıs ayı sonu itibariyle söylüyorum, dünya yerinde uygulanan coronavirüs aşıların sadece binde 3’ü yoksul ülkelerde uygulanmış durumda! Bu ülkelere de aşıların ulaştırılması gerekiyor. Gerek dünya genelinde gerek ülkeler bazında aşılama kapsayıcılığının düşük olduğu aşıların ulaştırılamadığı grupların, toplulukların iller veya ülkelerin olmasının şöyle önemli bir sorunu var: Bu virüs, değişime uğrayarak aşılanmamış topluluklarda hastalık yapmaya devam edecek… İşte bugün için 4 önemli varyantı konuşuyoruz, değişime uğramış virüsü konuşuyoruz. Bunlar değişimine devam ederek şimdi aşıdan belki kaçamıyorlar, biraz etkisi azalıyor aşıların ama hala aşılar etkili ama yakın gelecekte şu ana kadar kullanılan aşılardan tamamen kaçabilecek virüsler çıkabilir. Belli bir bölgede, coğrafyada çıkabilir; oradan hızla dünyaya yayılabilir ve böylelikle bugüne kadar yapılmış aşılar, yeni baştan, bu yeni virüse karşı tekrar insanlara uygulanmak zorunda kalabilir. Bu bize şunu söylüyor: Coronavirüsü yenmek istiyorsak tüm dünyada ve ülkeler içerisinde de her topluluğa aşıyı hızlı ve eşit bir şekilde ulaştırmak gerekiyor.
PROF. DR. ALPAY AZAP: “AŞIYA KARŞI TEREDDÜTTE ÖNEMLİ OLAN KONULARDAN BİR TANESİ DE RİSK ALGISI! HASTALIĞIN NE KADAR RİSKLİ OLABİLECEĞİNİ ÇOK BİLMEDİĞİ ZAMAN İNSANLAR, AŞININ DA GEREKLİ OLMADIĞINI DÜŞÜNEBİLİYORLAR”
Şili Örneği
Türkiye, tekrar önlemlerin gevşetilmesi noktasına gidiyor. Orada da şu şöyle bir endişemiz var: Türkiye aşı temini sorununu çözecek gibi görünüyor. Önümüzdeki birkaç ay içerisinde aşı gelecek; Türkiye’deki bağışıklama meselesini çözecekmiş gibi durmakla beraber Şili’nin yaşadığı örneği hatırlatmak istiyorum. Şili aslında dünyada aşılama konusunda en önde giden ülkelerden biri oldu. Buna rağmen olgu sayıları kontrol altına alınamadı. Bunda şu etkili oldu: Bu aşıların gelmesi ve çok kişiye uygulanması ile beraber insanlarda bir rahatlama söz konusu oldu ve tek doz aşının dahi yeterli olabileceği fikri oluştu. Orada iyi bir risk algısı yönetimi, kriz yönetimi yapılamadı, insanlar doğru bilgilendirilmedi ve bunun sonucunda da o kadar yapılan aşıya rağmen çok sayıda hastalık ve ölümler yaşandı. Şimdi biz de hızlı bir aşılamaya başlayacakken bu konuya dikkat etmeliyiz.
Aşıyla beraber diğer stratejileri kullanmak kaydıyla aşıları başarıya götürebiliriz yoksa hastanın da ulaşmasını engelleyemediğimiz her durumda yeni varyantlar çıkarak bizim aşılama çabamızı boşa çıkarabilecektir.”
Aşı Üretim Kapasitesi Sorunu
DR. İSMAİL MERT URAL: “PROBLEM AŞIYI BULMAKTA DEĞİL! ŞU ANDA HIFZISIHHA ENSTİTÜSÜNÜN ROLÜNÜ ÜNİVERSİTELER BELLİ BİR ORANDA KARŞILADILAR. İSTEDİĞİMİZ KADAR AŞI BULALIM, FABRİKASYON AÇISINDAN BUNU ÜRETECEK KAPASİTEDE DEĞİLSEK BUNDAN YETERİNCE FAYDA SAĞLAYAMAYACAĞIZ”
Türk Farmakoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İsmail Mert Ural şöyle konuştu:
“Epidemiyoloji açısından baktığımızda iki sorun yaşıyoruz: Bir tanesi ilaca erişim kısıtlılığı! İlaca erişimdeki sorunlar, pandemi döneminde aşıya erişimdeki sıkıntı olarak karşımıza geldi. Uzun yıllardır dünyada bir ilaca erişim problemi vardı. Bununla ilgili Dünya Sağlık Örgütü çok fazla çalışma yapmıştır. Aşıya erişimde ileriki dönemde ilaca erişim kadar sorun yaşamayacağımızı düşünüyorum. Pandemi sonlandırılamazsa tüm dünya belli oranda aşılamaya ulaşamazsa pandemi sonlanamayacak ve belki de ve yeni suşlarla karşılaşacağız. Bu noktada sosyo ekonomik yönden başarılı ülkeler hala risk altında olacak.
mRNA aşısını üretebilecek dünyada kaç merkez var? Patentin kırılmasının akut dönemde çok önemli bir katkısı olacak mı bilmiyorum. Türkiye üretim açısından fena durumda sayılmaz! Özellikle eşdeğer üretim kapasitesi ve eşdeğer üretici firmaları ile ilaç üretip ihraç edebilen bir ülke. Aşı konusunda problem, aşıyı bulmakta değil! Şu anda Hıfzısıhha Enstitüsünün rolünü üniversiteler belli bir oranda karşıladılar. Birçok çalışmalarımız var. Bu noktada Türkiye için en kritik nokta faz 3’ü tamamladıktan sonra yeteri derecede üretmek yani fabrikasyon çok önemli olacak. İstediğimiz kadar aşı bulalım, fabrikasyon açısından bunu üretecek kapasitede değilsek bundan yeterince fayda sağlayamayacağız. Fabrikasyon üretimde devletin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Devlet sadece denetleyici olarak yer almalı. hem üretimi hem denetimi devletin kendisinin yapması çıkar çatışması yaratacaktır. . Özel sektör teşvik edilerek üretim kapasitesi arttırılmalı!”
DR. ŞEHNAZ HATİPOĞLU: “ÇOK UĞRAŞTIĞIM HALDE BEN DE KENDİ POPÜLASYONUMDA 65 YAŞ ÜSTÜ NÜFUSUN YÜZDE 50 – 60’INI AŞILAYABİLDİM Kİ 65 YAŞ ÜSTÜ NÜFUSUM 680’LERDE.. COVİD PANDEMİSİ BAŞLAR BAŞLAMAZ ISRARLA AŞI YAPMAK İSTEDİĞİM HALDE AŞIYI REDDEDEN KİŞİLER BİLE KOŞARAK GELDİ. BU BİR KAZANIM SAYILIR BENCE”
Covid-19 Salgını ile Aşıda Kazanımımız Oldu
Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Şehnaz Hatipoğlu şunları kaydetti:
“2016’ya kadar bağışıklama denildiğinde hep bebek aşılamaları ön plana çıkıyordu ama 2016’dan sonra Bakanlığın yayımladığı bir genelge ile erişkin bağışıklamaya da önem verilmeye başlandı. Fakat erişkinler kendilerinin aşılanmasını lüzumsuz olarak gören bir algıya sahip oldu; çok uğraştığım halde ben de kendi popülasyonumda 65 yaş üstü nüfusun yüzde 50 – 60’ını aşılayabildim ki 65 yaş üstü nüfusum 680’lerde.. Covid pandemisi başlar başlamaz ısrarla aşı yapmak istediğim halde aşıyı reddeden kişiler bile koşarak geldi. Bu bir kazanım sayılır bence.”