“Bugünlerde, aralarında infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık eğitimi verilenler de olan pek çok hastane, hastalarının klinik örneklerini, çoğu kez kendi tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarlarında herhangi bir mikrobiyolojik değerlendirme yapmaksızın, günde bir kez kurumlarına uğrayan kuryeler aracılığıyla aynı il içindeki belli merkezlere iletmektedir”
İstanbul Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Eraksoy, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneğinin 2024 yılında düzenlenen (KLİMİK) XXIV. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi dolayısıyla hazırlanan Kongre kitabında yayımlanan makalesinde geçmişten günümüze infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlığını, laboratuvar eğitiminin bugünkü durumunu irdeledi. Prof. Dr. Haluk Eraksoy şunları kaydetti:
“Türkiye’de oldukça erken sayılabilecek bir dönemde ‘Bakteriyoloji ve Emraz-ı İntaniye’ (günümüzdeki ‘İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji’) dalı aracılığıyla klinik ve laboratuvar hizmetlerinin tek elden yürütülmesi benimsenmiştir.
Türkiye’de infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji eğitiminin başlaması XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde İstanbul’daki Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’deki tıp eğitimini Avrupa düzeyine çıkarmak üzere Bonn Üniversitesinden Prof. Dr. Robert Rieder (1861-1913) ve Hamburg Eppendorf Hastanesi’nden Dr. Georg Deycke (1865-1938) İstanbul’a getirtilmiştir. O sıralarda yarım kalmış olan Haydarpaşa’daki tıbbiye inşaatının tamamlanması için çaba harcayan Rieder, yeni mezun olmuş askeri hekimlere modern hasta yönetiminin öğretileceği bir hastane de kurmak istemiştir. Böylece İstanbul’da 30 Aralık 1898’de açılan Gülhane Tababet-i Askeriye Tatbikat Mektep ve Seririyatı (Kliniği), klinik mikrobiyolojiyle infeksiyon hastalıklarının bir arada okutulmaya başlandığı ilk eğitim kurumumuz olmuştur.
İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlarının Yetkileri
Bir hastanede, infeksiyon hastalıklarının hem laboratuvar tanısını hem de klinik izlem ve tedavisini aynı uzmanın üstlenebilmesi, başka dalları ilgilendiren hastalıklar için pek de mümkün olmayan çok önemli bir üstünlüktür. Böyle uygulamalarla sağlık insan gücünden önemli ölçüde tasarruf sağlanması ve dolayısıyla çok büyük bir kamu yararı da söz konusudur. Hizmetin bütünleşik bir anlayışla verilmesi, mikrobik etkenin erkenden saptanıp antimikrobik tedavinin gecikmeden başlanması, [i] kimi kez bir hastanın hızla yaşama döndürülmesine, [ii] kimi kez bir hastanın sağlığına daha erken kavuşturulmasına, [iii] kimi kez bir infeksiyon hastalığının pahalı tanı testlerine gerek kalmadan tanınabilmesine, [iv] kimi kez de bir infeksiyon hastalığın daha ucuz antimikrobiklerle güvenle tedavi edilebilmesine yarar. İnfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlarının ulusal sağlık sistemimiz içinde gösterdikleri başarının sırrı da dalın bu bütünleşik uygulamasında yatmaktadır.
Hizmet Alımı Uygulamaları Branşımız için Zararlıdır
“Bünyesinde faal bir tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarı kalan az sayıdaki hastanede ise infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlarının laboratuvarda çalışmasının önüne ‘idari’ engeller konulmaktadır”
Başlangıcı 6 Mart 1995 tarihine kadar götürülebilecek infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji dalının bütünlüğüne yönelik ve görünüşte resmi otoritelerden kaynaklanan tehditler, uzmanlık dalının mensuplarını yıllarca meşgul etmiş; infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji dalına sahip çıkan bir görünüm alan Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin giriştiği kararlı bir hukuk mücadelesiyle, ancak 18 Temmuz 2009 tarihinde sona ermiştir. Böylece 2002ʼde infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji dalının bütünlüğünü ortadan kaldıran Tıpta Uzmanlık Tüzüğüʼne dayanılarak verilmiş eksik uzmanlık yetkileri de infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyolojinin tümünü kapsayacak biçimde iade edilmiştir. Ancak infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji dalının uzun bir süre tartışmalı bir durumda bırakılmış olmasından, değişik derecelerde de olsa, eğitim kurumlarımızın hemen hepsi, olumsuz yönde etkilenmiştir. Tam bu olumsuz durumun etkisinden sıyrılmışken, infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji dalı için önceleri geçici bir durum olduğu sanılarak yeterince tepki verilmeyen birtakım uygulamalar yoğunluk kazanmıştır. Özellikle Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarında ‘kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması’ adına, hastalara verilen tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarı hizmetlerinde sonuç karşılığı hizmet alımı, tıbbi hizmet alımı, tıbbi cihaz hizmet alımı, kit karşılığı cihaz kullanımı ya da sarf karşılığı cihaz kullanımı adı verilen uygulamalar ağırlık kazanmıştır. Bugünlerde, aralarında infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık eğitimi verilenler de olan pek çok hastane, hastalarının klinik örneklerini, çoğu kez kendi tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarlarında herhangi bir mikrobiyolojik değerlendirme yapmaksızın, günde bir kez kurumlarına uğrayan kuryeler aracılığıyla aynı il içindeki belli merkezlere iletmektedir. Bünyesinde faal bir tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarı kalan az sayıdaki hastanede ise infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlarının laboratuvarda çalışmasının önüne ‘idari’ engeller konulmaktadır.
“Öğrenciler Mikrobiyoloji Laboratuvarlarını Kullanamıyor”
“İnfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık öğrencileri de kendi eğiticilerinin çalışamadıkları ancak ilgili mevzuata göre olağan eğitim mekanları olması gereken tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarlarını kullanamamaktadır”
İnfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık öğrencileri de kendi eğiticilerinin çalışamadıkları ancak ilgili mevzuata göre olağan eğitim mekanları olması gereken tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarlarını kullanamamaktadır. Uzmanlık öğrencilerine, eğitim gördükleri kurumun ortak hizmet ve eğitim alanlarında ‘yabancı’ muamelesi yapılması ve izledikleri hastalara ait bizzat görüp değerlendirmeleri gereken klinik örneklere el sürdürülmemesi düşündürücüdür. Bu uygulamalar, infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji açısından hem sunulan hasta hizmetlerine hem de uzmanlık eğitimine büyük zararlar veren kabul edilemez durumlardır. Böyle bir düzende infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık eğitimi çekirdek müfredatına uyulabildiğinden söz edilemez.
Ne Yapmalı?
“Başta birim eğitim sorumlusu olarak görevlendirilenler olmak üzere, infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji eğiticilerinin birlik olup var olan mevzuatın kendilerine tanıdığı olanakları, kurum yönetimlerine karşı daha güçlü bir biçimde savunmaları gerekmektedir”
Her infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık öğrencisi, içinde bulunduğu bu olumsuz durumun farkına varmamış olabilir. Ancak bu hizmeti bütünleşik olarak verecek biçimde eğitim almış ve hep bu anlayışla görev yapmış infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji eğiticilerinin bu durumdan hoşnut olmadıklarını tahmin etmek zor değildir. Bununla birlikte, başta birim eğitim sorumlusu olarak görevlendirilenler olmak üzere, infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji eğiticilerinin birlik olup var olan mevzuatın kendilerine tanıdığı olanakları, kurum yönetimlerine karşı daha güçlü bir biçimde savunmaları gerektiği anlaşılmaktadır. Ayrıca TUK’un, Eğitim ve Araştırma Hastanelerindeki İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Programlarını, kendi ilan ettiği çekirdek müfredatı ve eğitim standartlarını karşılaması yönünden pek de sorgulamadığı izlenimi alınmaktadır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye bir hukuk devletidir; her türlü mevzuat, yasal düzenleme, bunların getirdiği hükümler ve koyduğu kurallar da uyulmak içindir. Güncel verilerin elde edilmesinde Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Asistan ve Genç Uzman Hekimler (AGUH) Komisyonunun da desteği olacaktır. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Yönetim Kurulu’nun bu durumu düzeltmek için girişilecek bir hak arayışının arkasında duracağından kuşkumuz yoktur.”