Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum Kliniğinden Doç. Dr. Hüseyin Levent Keskin röportajı:
Sizi tanıyabilir miyiz?
1997 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında yine Ankara’da halk arasında “Büyük Doğumevi” olarak bilinen Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum asistanlığına başladım. 2003’de kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak mezun oldum. İlk bir yıl İstanbul Maltepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Ardından vatani görevimi İzmir’de yaptıktan sonra 2 yıl Kars Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde başhekimlik görevi yaptım. 2007’de itibaren de Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi (EAH) Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ndeyim. 2015 yılında doçent ünvanı aldım ve halen eğitim görevlisi olarak görev yapmaktayım.
Eğitim araştırma hastanesinde görev yapıyor olmanın üniversite hastanesinden nasıl farkları var?
Benim şansım uzmanlık eğitimimi eğitim ve araştırma hastanesinde aldıktan sonra 1 yıl üniversitede çalışmış ve ardından devlet hastanesinde yani Kars Doğumevi’nde hizmet vermiş olmak ve uzunca süredir de Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi ile afiliye olan Atatürk EAH’de görev yapmaya devam etmektir. Böylece sağlık hizmeti ve eğitimi konusunda hem 2. hem de 3. basamak hastanelerde çalışma deneyimim ve yakından tanıma imkanım oldu. Şunu söyleyebilirim ki son 15 yıl süresince Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde akademik unvan sahibi eğitimcilerin de hızla artması nedeniyle uzmanlık öğrencisi yani asistan eğitimi kalitesi anlamında üniversite hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri arasında bir fark yok. Zaten bildiğiniz gibi yaklaşık 1 yıl önce tüm eğitim ve araştırma hastaneleri Sağlık Bilimleri Üniversitesi ile afiliye oldu ve eğitim görevlileri peyderpey Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesinde öğretim üyesi kadrosunda atanmaya başladılar. Belki de bir süre sonra EAH ismi tamamen ortadan kalkacaktır. Ancak şu da var ki üniversite hastanelerinde tıp öğrencisi eğitiminin getirdiği ek bir sorumluluk ve yük var. Elbette tüm akademisyenler üniversite çatısı altında öğrenci eğitimine katkıda bulunmak isterler. EAH’de ise tıp öğrencisi eğitimi olmadığı için sağlık hizmeti sunumu üniversitelere göre biraz daha ön plandadır.
Neden bu branşı seçtiniz?
Ben hekim olmaya ortaokul yıllarımda, cerrahi bir branş (kadın hastalıkları ve doğum) okumaya ise lise yıllarında karar vermiştim. 2 canla yani hem bebek, hem anneyle uğraşmanın heyecanlı olduğunu düşünüyorum. Bence gebelik ve doğum fizyolojisi başlı başına mucize bir olay! Ben de bu mucize olayın içinde olmak o heyecanı yaşamak istedim.
Yöneticilik deneyiminiz de oldu, Sizce hekimlik mi yöneticilik mi daha zor?
Yaklaşık 2 yıl (2005 – 2007) Kars’ta Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde başhekimlik görevi yaptım. Oranın kendi yerel dinamikleri çok farklı ve kendine özgü bir yaşam şekli ve anlayışı var. Kars’ta çok farklı etnik yapıda insanlar var, kozmopolit bir yapısı var. O yıllarda Doğu Anadolu’nun iklim ve coğrafi şartların çetinliğinin getirdiği zorluk ve beraberinde hem hekim hem de yardımcı personelin azlığı gibi nedenler bizi zorluyordu. Ama orada yaşadığım güzel günleri hala hatırlıyorum. Bence orada hekim olmak daha zor! Birebir hizmette bulunmak daha zor! Çok yoğun bir hastaneydi. Köyden gelen hastalarımız mesela; sabah erkenden gelirler ve aynı gün tüm işlerini bitirip geri dönmek zorundadırlar. Onların muayene ve tetkiklerini bir an önce yaparak tedavilerini planlamamız gerekiyordu. Çünkü hepsinin evde birçok sorumluluğu var zaten. Teknik altyapı anlamında hastanenin eksiği yoktu, taleplerimiz Sağlık Bakanlığımız tarafından en kısa sürede karşılanmakta idi. Pratik hayatta mecburi hizmet olarak bilinen Devlet hizmeti yükümlülüğü sayesinde o bölgelerde hekim açığı hızla kapandı. Ama insanlarla birebir iletişim halinde olmak ve hızlı hareket etmek zorunluluğu dolayısıyla hekim olmak gerçekten zordu. Bölgenin sosyo-ekonomik düzeyi de bu zorluğun nedenlerinden biriydi. Ekonomik zorluklar insanları ister istemez bazı şeylerden alıkoyuyor…
Kliniğinizi kısaca tanıtır mısınız?
2004 yılında Prof. Dr. Ayşe Filiz Yavuz Avşar Hocamızın yönetiminde 6 uzmanla kurulmuş, ben 7. uzman olarak göreve başlamıştım. Prof. Dr. Avşar klinik kurucumuz olarak her zaman önderimiz olmuştur, kliniğin bugün bir marka haline gelmesinde en büyük rol Filiz Hocamıza aittir. Şu anda kliniğimizde Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi kadrosunda 1 profesör (Filiz Hocamız) ve 3 yardımcı doçent, Sağlık Bakanlığı EAH kadrosunda ise 1 doçent ve 5 kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından kadın hastalıkları ve doğum eğitimi ve sağlık hizmeti verilmektedir. 11 kadın doğum asistanımız (4’ü Azerbaycan uyruklu) halen eğitim almaktadır ve kliniğimiz şimdiye kadar 30’a yakın kadın hastalıkları ve doğum uzmanı yetiştirmiş ve mezun etmiştir. Ayrıca aile hekimliği asistanları rotasyonla 4 ay süreyle kliniğimizde eğitim almaktadır. Yine sayıları zaman zaman değişmekle birlikte 15 civarında tıp fakültesi 6.sınıf öğrencileri yani intern doktorlar ve 50 civarında 4. Sınıf öğrencileri de klinik teorik ve pratik eğitim almaktadır. Yardımcı ebe ve hemşirelerimizin sayısı çok değişiyor; bazen yeterli oluyor ama genellikle eksiğimiz oluyor, yani ebe ve hemşire ihtiyacımız her zaman var. Şu anda hem klinik hem de poliklinik hizmeti veren toplam 16 ebe-hemşiremiz var, ancak sayının bunun en az 2 katı olması gerektiğini biliyoruz. Çünkü kadın hastalıkları ve doğum bölümü yapısı itibariyle çok özel bir bölüm… Hasta mahremiyetinin en üst düzeyde olması gerekiyor. Hem anne hem bebek hem de diğer jinekolojik hastalığı olan hastalarımızla ebe ve hemşirelerimizin ilgilenmektedirler. Bir yandan doğumlara eşlik ederlerken diğer yandan bir bölümü doğum yapmış annelere veya henüz gebelere anne sütü ve emzirme eğitimi vermekte, bir bölümü yenidoğan bebeklerle ilgilenmekte, diğer bir bölümü ise jinekolojik ameliyat olmuş veya hastalığı olan hastalarımızın tedavi ve takiplerini yapmaktadırlar. Bu nedenle nitelikli ebe ve hemşirelerimizin sayılarının artırılmasına çok ihtiyaç var.
Kliniğinizin eksiklikleri neler?
Bizim en büyük problemimiz yenidoğan yoğun bakım ünitemizin olmaması… Çünkü hastanemizin erişkin yoğun bakım ünitesi çok kuvvetli ve bu nedenle maternal yani anne ile ilgili risk mevcudiyetinde, örneğin annenin hipertansiyon, kalp hastalığı, diabet, epilepsi, guatr vb hastalığı olması durumunda multidisipliner bir hastane olmamız nedeniyle bu tür riskli gebeler hastanemize refere edilmektedirler. Ancak bu olgularda bir de gebelik eğer henüz miadında değil ve gebeliğin erken sonlandırılması gerekiyorsa bu durumda zorlanıyoruz. Hastanemiz hemen yanı başında inşaatı devam eden Bilkent Şehir Hastanesi hizmete girdiği zaman bu sorun da ortadan kalkacaktır. Mevcut durumda ise yenidoğan bebeği sevk etme ihtiyacımız olduğunda yenidoğan yoğun bakım yatağı bulmak konusunda 112 koordinasyon merkezi bize yardımcı oluyor.
Ayrıca kliniğimize yıllık ortalama 1000 civarında ameliyat gerçekleştirilmektedir. 22 yatağa sahip kliniğimizde yatak doluluk oranımız yüzde 90’nın üzerindendir ve yatak sayımızın da artması gerekiyor. Ancak mevcut fiziki şartlarda bu mümkün olamıyor maalesef. Talep var ama yeterli olamıyoruz. Yardımcı sağlık personelimizin de sayı ve nitelik konusunda artmasını bekliyoruz. Ebelik eğitimi çok önemli, eğitimlerin niteliğinin özellikle pratik eğitimlerinin arttırılması gerekiyor ki, ulusal bir politika halini almış olan sezaryen ile doğum oranlarının azaltılabilmesi için nitelikli ebelerin pratikte çok daha aktif ve işin içinde olmaları gerektiğine inanıyorum.
Kadronuzda cinsiyet dağılımı nasıl?
Kliniğimizde toplam 10 kadın hastalıkları ve doğum uzmanından 3’ü erkek, gerisi kadın… Kadın doğum klinikleri eskiden erkek ağırlıklıydı ama son zamanlarda kadın ağırlığı ön plana çıktı. Kadın doğum uzmanlığı bundan 10 yıl öncesine kadar tıpta uzmanlık sınavında en çok tercih edilen ilk 5 daldan biriydi. Ancak son 5 yıl içinde bu durum tam tersine döndü ve maalesef şimdi en az tercih edilen bölümler arasında. Bunun da en önemli sebebi tabii ki mediko legal sorunlar. Komplikasyonlar, riskler, hasta-hekim ilişkileri vs gibi nedenlerden ötürü tercih edilmiyor. Alınan riskin karşılığındaki ekonomik kazancın yeterli olmaması da önemli bir faktör diye düşünüyorum. Gelecekte, mesela belki 10 sene sonra, bu durumun yani kadın doğum hekimliğinin istenen bir dal olarak yapılmamasından dolayı sıkıntılar yaşanabileceğini düşünüyorum, çünkü insanın mesleğini hele böyle kutsal mesleği istemeden yapabilmesi mümkün değil bence. Bazı hastanelerin kadın doğum kliniklerinde kadronun açık kaldığını biliyorum mesela… Kimse tercih etmiyor.
Hasta yükünüz nasıl?
Bölümümüzde yılda yaklaşık 40-45 bin civarında polikinik hastasına hizmet verilmektedir. Aylık doğum sayımız 90-100 civarında, yani bir nevi butik doğum ünitesi gibi çalışıyoruz. Yılda 150’si jinekolojik onkoloji, 250’si endoskopik, 200’ü ürojinekolojik, 200’ü jinekolojik ve 350-400’ü de sezaryen ameliyatı olmak üzere 1100-1200 civarında ameliyatımız olmakta. Yani jinekolojik yönümüz biraz daha ağrılıkta diyebiliriz.
Sezaryen oranlarınız nasıl?
Kliniğimizin yıllık istatistiklerine baktığımızda ilk defa sezaryen ile doğum gerçekleşen olgu sayımız tüm doğumlar içinde yıllık yüzde 15 civarında. Gelişmiş ülkeler standardında ve bu iyi bir yüzde…
İsteyen hasta sezaryen doğum yapabiliyor mu?
Hayır! Endikasyon dışında sezaryenimiz yok zaten sezaryen olmak isteyen diye bir kavramımız da yok, annenin doğum korkusu varsa psikiyatr ve psikolog desteği alarak o korkuyu yenmesine çalışıyoruz.
Kliniğinizde istenmeyen gebelikler sonlandırılabiliyor mu?
İstem dışı gebeliklerde bu görev aile planlaması olan hastanelerin oluyor. Bizde böyle bir merkez bulunmuyor. İsteğe bağlı kürtaj yapmıyoruz. Tıbbi endikasyonlar dahilinde gebeliği sonlandırıyoruz, ama bunu da sağlık kurulu kararıyla yapmaktayız.
Branşınızın tercih oranı düşük ama tercih etmek isteyen gençlere neler söylemek istersiniz?
Benim tekrar seçme şansım olsa kadın doğumu seçerdim. Tüm zorluklarına rağmen bir çocuğu doğurtmak, jinekolojik bir hastayı iyileştirmek büyük bir mutluluk… Yeni hekim arkadaşlarımız, kadın – erkek fark etmez, bizi yalnız bırakmasınlar! Tüm teorik ve pratik bilgilerimizi onlarla paylaşmaya hazırız.