“Türkiye’de yapılması gereken, ulusal bir koruyucu ağız diş sağlığı politikasının Türk Diş hekimleri Birliği ve Sağlık Bakanlığı önderliğinde, Sosyal Güvenlik Kurumunun finansmanı ile üniversitelerin bilimsel katılımları da sağlanarak oluşturulmasıdır. Kamu, koruyucu hizmetlerin üretilmesi, koordinasyonu ve finansmanı görevlerini tanımlamalı ve uygulamalıdır”
TTB’nin yayımladığı Toplum ve Hekim dergisinin Mayıs-Haziran 2023 sayısında yer alan ve Dt. Ali Rıza İlker Cebeci ve Dt. Neslihan Sevim tarafından hazırlanan “AKP’li 20 Yılda Ağız Diş Sağlığı Alanındaki Dönüşüm ve Sonuçları” başlıklı dosyada öne çıkan hususları, klinikiletişim okurları için derledik.
Günümüzde diş çürükleri ve periodontal hastalıklar, en önemli ağız sağlığı sorunları arasında sayılmaktadır. Diş çürükleri ve dişeti hastalıkları toplumun %90’ını etkilemektedir. Ağız kanseri en sık görülen sekizinci kanser tipidir ve dünya genelinde yılda yaklaşık olarak 400.000 ile 700.000 ölümün sorumlusudur. Dünya çapında yaklaşık 3,5 milyar insan 2019‘da ağız hastalıklarından etkilenmiştir ve bu veri ağız hastalıklarını 300‘den fazla hastalık arasında en yaygın grup haline getirmektedir. 1990‘dan itibaren toplanan Küresel Hastalık Yükü verilerine göre, ağız hastalıkları küresel olarak en baskın sağlık problemi olarak bugüne kadar devam etmiştir. Başlıca ağız hastalıkları arasında tedavi edilememiş diş çürükleri, 2 milyar vaka ile en yaygın olanıyken yaklaşık 1 milyar vaka ile şiddetli periodontal hastalıklar ikinci sıradadır. Sonrasında yaklaşık 510 milyon tedavi edilmemiş süt dişi çürüğü ve 350 milyon tam dişsizlik vakası gelmektedir. Dünya genelinde ağız hastalıklarının birleşik olarak tahmini sayısı 5 ana bulaşıcı olmayan hastalık vakalarının yani zihinsel bozukluklar, kardiyovasküler hastalıklar, diabetes mellitus, kronik solunum yolu hastalıkları ve kanserlerin toplamından yaklaşık 1 milyar kişi daha fazladır. 1990 ile 2019 arasında, tahmini ağız hastalıkları vaka sayısı 1 milyardan fazla artmıştır, bu artış yaklaşık %50 oranındadır. Aynı dönemde ağız hastalıklarının, yaklaşık %45 olan nüfus artışından daha yüksek bir oranda arttığı görülmektedir.
“Diş çürükleri ve dişeti hastalıkları toplumun %90’ını etkilemektedir. Ağız kanseri en sık görülen sekizinci kanser tipidir ve dünya genelinde yılda yaklaşık olarak 400.000 ile 700.000 ölümün sorumlusudur. Dünya çapında yaklaşık 3,5 milyar insan 2019‘da ağız hastalıklarından etkilenmiştir ve bu veri ağız hastalıklarını 300‘den fazla hastalık arasında en yaygın grup haline getirmektedir”
Ölümlerin %86’sı Gelişmekte Olan Ülkelerde
Her yıl 36 milyon insan bulaşıcı olmayan hastalıklar olarak bilinen hastalıklarla yaşamını yitirmektedir ve ölümlerin %86’sı gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Bulaşıcı olmayan hastalıklar ve ağız hastalıkları aynı risk faktörlerini (sağlıksız beslenme, tütün ve alkolün zararlı kullanımı, yoksulluk, sağlık hizmetlerine ulaşmada eşitsizlik, zamanında gerekli koruyucu ya da tedavi edici hizmetlere ulaşamamak vb.) paylaşmaktadır. Tüm bu veriler ağız diş sağlığı problemlerinin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu göstermektedir.
Koruyucu Ağız Diş Sağlığı Alanı Boş Bırakıldı
Türkiye’de 2002 yılında bir ADSH ve 14 ADSM bulunurken 2017’de 22 ADSH ve 132 ADSM’ye ulaşmıştır. Ayrıca, 510 hastanede diş hekimliği hizmetleri sunulan birim bulunmaktadır. SB Fahrettin Koca, 24 Kasım 2022 tarihindeki TBMM’deki 2023 yılı SB Bütçe konuşmasında ADSH sayısını 36, ADSM sayısını da 133 olduğunu belirtmiştir. 2002 yılından itibaren bir yandan da kamuda istihdam edilen diş hekimi sayısı arttırılmaya başlanmıştır.
Kamuda ağız diş sağlığı hizmeti veren kuruluşların ve dişhekimi istihdamının artması toplum sağlığını olumlu yönde değiştirecek bir gelişme gibi gösterilse de yoğun ve plansız şekilde açılan ADSM’ler zamanla sadece tedavi hizmetleri üreten ve hekimlerin performansa dayalı ödeme sistemi motivasyonu ile çalıştırıldıkları sağlıksız alanlar olmuştur. Sağlıksızlık, hem hastalar için hem de hekimler için artarak devam etmiştir. Bu süreçte, koruyucu ağız diş sağlığı hizmetleri üretme ve yürütme görevinin temelde kamunun görevi olarak ifade edildiği Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) çalışmalarına önem verilmeyip, koruyucu ağız diş sağlığı alanı boş bırakılmıştır. Koruyucu ağız diş sağlığı uygulamaları devreye sokulmadığı için, başarı olarak bireylerin ve sonuçta toplumun ağız diş sağlığı göstergeleri değil, dişhekimleri tarafından yapılan tedavi uygulama sayıları başarı algısı için lanse edilmiştir.
“Performans sistemi hekimlerin tedavi planlarını şekillendirmekte, hatta hasta seçmeye yönlendirmektedir. Bir grup hekim, daha basit, az zaman gerektiren, puanı yüksek işlemleri tercih etmekte; zor, komplikasyon riski yüksek, hastaya rahatsızlık verebilecek ve buna bağlı olarak da şikâyet edilmesine yol açabilecek veya puanı düşük tedavileri yapmaktan kaçınmaktadır”
Performans Sistemi 2004’te Başladı
Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı-2019 verilerinde; 2002 yılında ünit başına düşen kişi sayısı 61.632 iken 2019 yılında 8.357’ye düştüğü, 2010 yılında 22.825.000 olan poliklinik işlem sayısının 2019’da 55.356.549’a yükseldiği görülmektedir.
Performansa göre döner sermaye katkı payı ödemesi, 2004 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Sistem, sağlık personelinin düzenli maaşına ek olarak; maaşın SB bütçesinden, performansa dayalı ek ödemenin ise genel sağlık sigortası sisteminden finanse edilerek kurum döner sermayelerinden ödendiği bir yöntemdir. SB’nin uyguladığı bu yöntemde, hasta muayene, teşhis ve tedavi faaliyetlerindeki katkı oranına göre ek ödeme miktarı değişmekte ve bu nedenle de sağlık çalışanları günün sonunda birbirleriyle yarışır hale getirilmektedir. Performans puanlarının; gerçekleştirilen işlemlerin gerektirdiği süre, komplikasyon riski gibi özellikleri ile uyumlu olmaması ve puanlar arası dengesizlik, kurum giderlerinin performans ödemelerinden karşılanması hekimler arasında gelir eşitsizliklerinin doğmasına yol açmaktadır. Gelir eşitsizlikleri farklı şehir ve kurumlarda, hatta aynı kurumdaki hekimler arasında bile gerçekleşebilmektedir. ADSM’de çalışan tüm diş hekimleri emeklerinin karşılığını almadıkları gibi aynı gelir düzeyini elde edebilmek için her geçen yıl daha fazla çalışmak zorunda kalmaktan yakınmaktadır.
“Performans yönetmeliğindeki haksız uygulamalar ile uzman diş hekimleri ile diş hekimlerinin arasındaki iş barışı bozulmuştur. İngiltere’de benzer finansal teşviklerin hizmet sunumuna etkisi değerlendirildiğinde diş çekimi gibi daha az zaman gerektiren işlemlerin arttığı, kanal tedavisi gibi daha uzun zaman gerektiren işlemlerin ise önemli bir azalma gösterdiği saptanmıştır”
Hekim Puanı Yüksek İşlemleri Tercih Ediyor
ADSM’lerde mevcut olan çalışma koşulları ve performansa dayalı ödeme sistemi diş hekimlerinin hastanın yararını kendi çıkarlarının önünde tutma, mesleki bağımsızlık, sürekli gelişim ve mükemmellik gibi profesyonelliğin temel koşullarını gerçekleştirmesinin önüne geçmektedir. Sistem, hekimlerin tedavi planlarını şekillendirmekte, hatta hasta seçmeye yönlendirmektedir. Bir grup hekim, daha basit, az zaman gerektiren, puanı yüksek işlemleri tercih etmekte; zor, komplikasyon riski yüksek, hastaya rahatsızlık verebilecek ve buna bağlı olarak da şikâyet edilmesine yol açabilecek veya puanı düşük tedavileri yapmaktan kaçınmaktadır. Hekimler vicdanları ile davranma konusunda büyük gayret gösterseler de kendilerine dayatılan puan baskısı, hastaların talepleri ve hasta sayısından kaynaklı iş yükü, hastanın yararını önceleme sorumluluğunu yeterince gerçekleştirmelerini önlemektedir. Aynı zamanda uzmanlık kadrolarının kamuda verilmeye başlanmasından sonra performans yönetmeliğindeki haksız uygulamalar ile uzman diş hekimleri ile diş hekimlerinin arasındaki iş barışı da bozulmuştur. İngiltere’de benzer finansal teşviklerin hizmet sunumuna etkisi değerlendirildiğinde diş çekimi gibi daha az zaman gerektiren işlemlerin arttığı, kanal tedavisi gibi daha uzun zaman gerektiren işlemlerin ise önemli bir azalma gösterdiği saptanmıştır.
Performans Sistemi Dürüst Çalışmayı Olumsuz Etkiliyor
TDB’nin 2015 yılında yaptığı çalışmayla performansa dayalı ödeme sisteminin diş hekimliği alanındaki yansımaları somut olarak ortaya konmuştur. Çalışma verileri; SB tarafından yürütülen SDP kapsamında uygulanmakta olan performans sisteminin dürüst çalışmayı olumsuz etkilediğini (%88,0), bilimsel araştırmaya ilgiyi (%86,7) ve topluma daha iyi hizmet sunma olanağını azalttığını (%84,0), mesleki doyumu olumsuz etkilediğini (%83,6) ortaya koymaktadır. Araştırma grubunun %25,6’sının performans sistemini; tatmin ve kaliteyi engelleyen, %24,4’ünün ise hekimleri kaliteden kantiteye iten bir sistem olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca performans sistemiyle “mesleki dayanışmanın, yayın okumaya ve tedaviye yönelik işlem başına ayrılan sürenin, verilen sağlık hizmetinin niteliğinin” ciddi oranda azaldığı düşünülmektedir. Komplikasyon sayısı, etik dışı uygulamalar, endikasyonsuz işlem yapma, hasta şikayeti ve şiddet ise artan eylemlerdir. Performansa dayalı çalışma düzeni, diş hekimliği eğitimini olumsuz etkilemesi, hekim-hekim ve hekim-hasta ilişkisinde etik sorunlara neden olmasının yanında düşen hizmet kalitesiyle toplumun ağız diş sağlığının iyileşmesine de engel olmuştur.
Bakanlık Serbest Çalışan Diş Hekimleri ile Rekabet Halinde
SB, kamu yararını gözeten, sağlık çalışanlarının emeğini ve sağlığını koruyan bir üst yapı olmalıdır. Oysa son yirmi yılda piyasanın tüm dinamiklerine uyum gösteren ve serbest çalışan diş hekimleri ile rekabet eden bir bakanlık profili görülmektedir. İşletmeciliğini SB’nin yürüttüğü ADSM zincirinde çalışan diş hekimleri, bu süreçte iş ve gelir güvencesi olmayan, mesleki değerlerini korumak için kendi sağlıklarından ve emeklerinin karşılığından ödün veren işçiler haline gelmiştir.
SDP ile beraber artan iş temposu, sorunlu ilişkiler, değersizlik hissi, nitelikli hizmet sunumuyla para kazanma arasında ikilemde kalma, ağırlaşan çalışma koşulları ve benzer baskılar ADSM diş hekimlerinin iş doyumunu engellemektedir. Mesleğine ve hastalarına yabancılaşan, fabrikasyon bir üretimin parçası olduğunu hisseden ADSM diş hekimleri, bu koşullarda çalışarak sağlıklarını kaybedeceklerinden endişelenerek ve tükenmişlik duygusuyla çıkış yolu aramaktadırlar. Sistemin kendilerini hasta ettiğini düşünen ve ruh sağlığı sorunlarından, kas-iskelet rahatsızlıkları ve kalp-damar hastalıklarından yakınan diş hekimleri, mevcut sistemin içinde kalarak; fiziksel, kimyasal, psikososyal, ergonomik risklerin, enfeksiyon riskinin yüksek olduğu çalışma ortamlarında sağlıklarının sürekli bir tehdit altında olduğunu hissetmektedirler.
Özel Laboratuvarlardan Hizmet
SDP’nin kamuda hizmet sunumunda yarattığı kışkırtılmış talebin karşılanmasında diş hekimlerinin dışındaki ağız diş sağlığı çalışanları da etkilenmişlerdir. Artan protez taleplerine cevap verecek protez laboratuvarları ADSM’lerde kapsamlı olarak kurulmadığı/kurulamadığı için ya da yeterli olamadığı için ihale usulü ile özel laboratuvarlardan hizmet alarak bu açık kapatılmaya çalışılmıştır. En düşük fiyat hedefiyle ihaleye gidilerek sağlık hizmetinin bir parçası olan protez hizmetlerini satın almanın sakıncaları en başında ilgili meslek grubu tarafından dile getirilmiştir. Diş Teknisyenleri Oda, Dernek ve Özel Diş Protez Laboratuarları temsilcileri her fırsatta; insan sağlığını direkt olarak etkileyen diş protez işleminin, ihale yoluyla teklif edilen fiyatlarla sağlıklı standartlarda yapılamayacağını, verilen hizmetin de sağlıklı olamayacağını ifade etmişler ancak temsilcilerin bu tepkileri SB’nda karşılık bulamamış ve süreç sonunda laboratuarlar, sağlıklı üretim yapamayacakları fiyatlarla çalışmaya zorlanmıştır. Böylece laboratuarlarda esnek çalışma saatleri, çocuk işçilik, güvencesiz çalışma, sağlıksız çalışma koşulları, bunlara bağlı aşırı parçacık maruziyeti ve silikozis olgularında artış gibi birçok problemin ortaya çıkması, sağlıkta dönüşümün ağız diş sağlığı alanında sağlık getirmediği gibi dişhekimi, diş protez teknikeri/teknisyeni ve diğer ağız diş sağlığı çalışanlarında da sağlık kaybına yol açabilme potansiyeli yarattığını göstermektedir.
Ağız ve Diş Sağlığı Teknikerleri İstihdamı
SDP ile hızla sayıları artarak büyüyen ADSM’lerde ortaya çıkan iş gücü eksiği, ağız diş sağlığı çalışanları olarak diş hekimi ve diş protez teknisyenlerinin yanı sıra ağız diş sağlığı teknikerlerini de rahatsız eden haksız uygulamalarla tamamlanmaya çalışılmıştır. AKP hükümetlerinin, yardımcı sağlık personeli üretme yolunda sorun yaratmaktan öteye gitmeyen yöntemleri, önce 26 Nisan 2011 tarih ve 27916 sayılı Resmi Gazetede yüksekokul mezunu ağız diş sağlığı teknikerliği mesleğini tanımlamış, aynı Resmi Gazetede 6225 sayılı kanuna dayalı olarak lise mezunu olup son bir yıldır diş hekimi yanında çalışmış olanlara bir sınavla sertifika vermiş, daha sonra da işsiz bırakmıştır. Kamuda istihdam edilme beklentisiyle mezun olan teknikerlerin yerine SB tarafından klinik destek personeli tanımıyla taşeronlar, hemşireler, ebeler istihdam edilmiştir. Ağız ve diş sağlığı teknikerliği bölümünden mezun olanların sayısı 2020 itibarıyla 25 bine ulaşırken 2021’de bu alana sadece 23 kişilik kadro açılmış olmasına tepki gösteren ve işsizlik sorunlarının giderilmesi için örgütlü mücadele başlatan teknikerlerin çözüm arayışları başarılı olamamış, işsizlik sorunları devam etmiş veya farklı alanlarda çalışmak zorunda kalmışlardır.
“Ülkemize veya başka bir ülkeye sağlık turizmi amacıyla gitmeyi ve orada sağlık sorununu çözmeyi göze alan kişi, hekim ya da sağlık kurumu seçiminde sağlık kurumlarının yaptığı reklam veya turizm şirketlerinin tanıtımları dışında hangi gerçekçi verileri kullanacaklardır? Bununla beraber sağlık alanının herhangi bir yöntemle ticarileşmesinin hekimlerde ve sağlık çalışanlarında etik sorunları da arttırdığı görülmektedir”
Diş Hekimliği Alanındaki Sağlık Turizmi
Diş hekimliği alanındaki sağlık turizmi düzenlemesi «küreselleşme çağında hem tüm dünya insanları için hem de bizim gibi ağız diş sağlığı talebi ile diş hekimi arzı dengesiz ülkeler için yeni bir olanak sunduğu› gerekçesiyle 2017 yılında çıkan bir yönetmelikle uygulamaya konmuştur.
Sağlık turizmi adı altında ülkemize gelen insanların ülkelerinde sağlık hizmetini neden alamadıkları ile ilgili uluslararası sorgulamaları yapmakla ilgili öneriler yerine uluslararası sağlık meslek kurumlardan ülkemizdeki sağlık turizmini desteklemeleri adına ülkelerinde denetim görevi yapmalarını istemek gibi gerçekçi olmayan öneriler şaşırtıcıdır. Ülkemize veya başka bir ülkeye sağlık turizmi amacıyla gitmeyi ve orada sağlık sorununu çözmeyi göze alan kişi, hekim ya da sağlık kurumu seçiminde sağlık kurumlarının yaptığı reklam veya turizm şirketlerinin tanıtımları dışında hangi gerçekçi verileri kullanacaklardır? Bununla beraber sağlık alanının herhangi bir yöntemle ticarileşmesinin hekimlerde ve sağlık çalışanlarında etik sorunları da arttırdığı görülmektedir. Bu etik sorunların artması ülkenin sağlık sorunlarının çözümlenmesinde fayda sağlamayacaktır Sonuç olarak sağlık alanı hangi nedenle olursa olsun ticari faaliyet alanına dönüştükçe bu etik ihlaller sağlık turizmi ile de sınırlı kalmayacaktır.
Daha Fazla ADSM, Daha Çok Diş Hekimi
“2022 yılından itibaren yeni bir fakülte açılmadan ve yeni bir ek kontenjan artışı olmaması halinde 2028 yılında ülkemizdeki diş hekimi sayısı 101.094 olacaktır. Türkiye nüfusu öngörüsü ile diş hekimi başına düşen kişi sayısı tahminen 895 kişi olacaktır. Bu oran DSÖ’nün 1/1500 olarak diş hekimi başına düşen popülasyon ile ilgili önerisinin neredeyse 2 katı kadar fazladır”
AKP’li 20 yılda, SDP’nin neoliberal yapısı ile sağlık alanında eğitim politikaları da tüketime yönelik yapılandırılmıştır. Bu tüketime yönelik eğilim, tedavi hizmetlerini her zaman koruyucu hizmetlerin önüne çıkarmaktadır. Bu sistemin bilinçaltı ile hareket eden AKP hükümetinde sağlık sistemini kurgulayan akıllar da ağız diş sağlığı hizmet sunumunu “daha fazla ADSM, daha çok diş hekimi” yöntemi ile koruyuculuktan uzak salt bozulan sağlığın tedavisi odaklı olarak sağlamaya çalışmaktadır. Bu gidiş, sonuç olarak diş hekimliği eğitimi alanının da çarpık büyümesine neden olmuştur. Özellikle 2002 yılından itibaren çarpık büyüme rahatlıkla görülebilir.
2022 yılından itibaren yeni bir fakülte açılmadan ve yeni bir ek kontenjan artışı olmaması halinde bile yıllık ortalama diş hekimi sayısında %17,82 artış devam edeceğinden, 2028 yılında ülkemizdeki diş hekimi sayısı 101.094 olacaktır. O günkü tahmini Türkiye nüfusu TÜİK verilerine göre 90.542.372.000 civarında olacağı öngörüsü ile diş hekimi başına düşen kişi sayısı tahminen 895 kişi olacaktır. Bu oran ‘DSÖ’nün 1/1500 olarak diş hekimi başına düşen popülasyon ile ilgili önerisinin neredeyse 2 katı kadar fazladır.
“Gelişmiş ülkelerde diş hekimine başvuru sıklığı yıllık kişi başı 5, ülkemizde ise 0,9’dur. Kişinin sağlık hizmetlerini kullanmasında eğitim, sağlık bilinci, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirlik gibi etmenlerin yanı sıra ülkelerin kişi başı gayrı safi milli hasılaları da belirleyicidir. Tek başına tesis ve diş hekimi sayısını gereğinin iki katı oranına çıkartmanın toplumun ağız sağlığına olumlu etkisi sınırlı kalacaktır”
Diş Hekimine Gitme Sıklığı Nasıl?
Diş hekimine gitme sıklığı da göz önüne alındığında ülkemizdeki diş hekimi sayısındaki artışın hiçbir veri ile açıklanamayacağı belirginleşmektedir. Gelişmiş ülkelerde diş hekimine başvuru sıklığı yıllık kişi başı 5, ülkemizde ise 0,9’dur. Kişinin sağlık hizmetlerini kullanmasında eğitim, sağlık bilinci, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirlik gibi etmenlerin yanı sıra ülkelerin kişi başı gayrı safi milli hasılaları da belirleyicidir. Tek başına tesis ve diş hekimi sayısını gereğinin iki katı oranına çıkartmanın toplumun ağız sağlığına olumlu etkisi sınırlı kalacaktır.
AB ülkeleri ile Türkiye’nin gayrı safi milli hasıla ve dişhekimine gitme sıklığını karşılaştırdığımızda; insan gücü planlaması konusunda AKP hükümetlerinin son yirmi yılda kamu kaynaklarını israf ettikleri görülmektedir. Diş hekimliği fakülteleri ve fakülte kontenjanlarının artışı genç diş hekimlerinin işsiz kalmalarına mesleklerini yapamamalarına ya da mesleklerinin dışında başka işler yapmak zorunda kalmalarına neden olacaktır.
Ancak artan fakülte sayısı ve öğrenci kontenjanına cevap verebilecek düzeyde öğretim üyesi ve yardımcılarının sayısında artış görülmemektedir.
Tedavi Hizmetleri Ulaşılamaz Maliyetlerde
Serbest çalışan diş hekimlerinin AKP hükümetlerinin neoliberal politikaların gereği olarak her alanda sermayeyi desteklemesi nedeniyle yaptıkları çeşitli düzenlemelere ek olarak ülkenin ekonomi yönetimleri ile getirildiği nokta nedeniyle de sorunları vardır. Devletin ağız diş sağlığı politikalarında, bireylerin ağız diş sağlığı hizmetlerinin karşılanması konusunda serbest hekimlerden hizmet aldıklarında hiçbir uygulama için geri ödeme seçeneği olmadığı için tüm harcamaları hane halkı cepten yapmaktadır. Bu nedenle hane halkının alım gücü düştükçe serbest diş hekimlerine başvuru oranları da azalmaktadır. Ekonomi yönetimi sonucunda Türk lirasının değersizleşmesi ağız diş sağlığı ile ilgili birçok ürünün yurt dışından karşılanması nedeniyle tedavi hizmetlerinin de ulaşılamaz maliyetlere yükselmesine neden olmaktadır. Serbest diş hekimlerinin muayenehanelerinin büyük bir çoğunluğun ADSM’lerin rekabeti nedeni ile azalan geliri, teknolojinin hızlı değişimi ve SB’nın dayattığı zorunluluklar nedeniyle artan giderlerini karşılayamamaktadır.
Ayrıca son dönemde, “Ağız ve Diş Sağlığı Hizmeti Sunulan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” te yapılan düzenleme ile yasal engellerin de kaldırılmasıyla birlikte özel diş hekimliği hizmetlerinin kapısını, sağlığı tamamen kar amaçlı bir işletme alanı olarak gören büyük sermaye sahiplerine de açarak bu alanın emekçileri olan diş hekimlerini tamamen savunmasız, korunmasız bırakmıştır.
Kamu Serbest Diş Hekimlerinden Hizmet Almalı
Almanya modelini ele aldığımızda 1980’li yılların sonuna doğru başlayan koruyucu uygulamalar sonuçlarını günümüzde vermiştir. Almanya’da 12 yaş ve altı çocukların %70 inde çürük yok ve 12 yaş civarı çocukların ortalama DMFT değeri 0,7 olarak bulunmuş. Bu veri bize 12 yaş civarı çocukların tümünde çürük, dolgu, diş kaybı ortalamasının 1 dahi olmadığını 0,7 olduğunu gösteriyor. Bu hedefe varmak için, 1989’da hastalık fonları kapsamında bireysel proflaksi ve toplu proflaksi başlatılmış. 1991’den itibaren ülke genelinde tuzların florlanması sağlanmış. Çıkarılan kararlarla diş macunlarının flor konsantrasyonları arttırılmış. Ağız diş sağlığı açısından bilinçli hastalar yaratılması için yetişkinlerde de proflaksi artışı sağlanmış. Sadece bu bile çürük istatistiklerinde ilk 6 yılda ciddi azalmalara neden olmuş. Türkiye’de de yapılması gereken ulusal bir koruyucu ağız diş sağlığı politikasının TDB ve SB’nın önderliğinde Sosyal Güvenlik Kurumunun finansmanı ile üniversitelerin bilimsel katılımları da sağlanarak oluşturulmasıdır. Kamu koruyucu hizmetlerin üretilmesi, koordinasyonu ve finansmanı görevlerini tanımlamalı ve uygulamalıdır. Ayrıca TDB, ülkede ağız–diş sağlığı hizmetlerinin gelecek nesillere sürdürülebilir olarak devam edebilmesi için serbest diş hekimlerinin potansiyelinden faydalanılmasını ve gerekli koruyucu uygulamalar için kamunun özelden hizmet alarak uygulamaların yaygınlaştırılmasını sağlaması gerektiğini savunmaktadır. En iyi eğitim modeli olarak kabul edilen birebir eğitim modelinin serbest hekimlerin katılımı ile ağız diş sağlığı koruyucu ve engelleyici eğitimlerinin yaygınlaşacağı kabul edilmelidir.
Tüm Almanya’da koruyucu program ile ağız diş sağlığı verilerinin mükemmelleşmesi için 2011 yılında toplam 500 milyon Euro gibi bir kaynak ayrılmıştır. Türkiye’de de prim sistemlerinin adaletli kullanılabilmesi için önlenebilir hastalıkların koruyucu uygulamalarla önüne geçilmesi sağlanmalıdır.