wo3

“Dünya Sağlık Örgütü doğum için belirli hedef oranları ve doğum şekli önermenin yerine, her kadının hamilelik ve doğum sürecindeki birbirinden farklı ihtiyaçlarına odaklanmanın önemini vurgulamaktadır”

Türkiye Psikiyatri Derneği, Sağlık Bakanlığının 3 Ekim 2024 tarihinde düzenlediği “Normal Doğum Eylem Planı” tanıtım toplantısına tepkisini şöyle ifade etti: “3 Ekim 2024 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından ‘Normal Doğum Eylem Planı’ kapsamında hazırlanan kamu spotu şeklindeki videonun birçok yönden uygun olmadığını, ivedilikle kaldırılması ve yarattığı olumsuz etkiyi düzeltici bilgilendirme yapılması gerektiğini belirtmek isteriz. Oldukça yanlı ve bilimsel kanıtlardan uzak söylemler bulunan tanıtım videosunun ve plan dahilinde yapılan açıklamaların, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere toplumda yaratacağı ruhsal yükün olumsuz sonuçları olacağını düşünmekteyiz. Derneğimiz bilimsel çalışma birimleri olan ve bu alanda faaliyet gösteren Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi, Gebelik ve Doğumla İlişkili Ruhsal Bozukluklar Çalışma Birimi, Psikiyatride İnsan Hakları ve Etik Çalışma Birimi tarafından oluşturulan konu ile ilgili görüşü dikkatinize sunmak isteriz.

Kadınlara Karşı Ayrımcı Yaklaşım

Videonun içeriğinde, vajinal doğum yöntemi ‘normal doğum’ olarak tanımlanarak, sezaryenle doğumun normal dışı bir yöntem olduğu algısı oluşturulmaktadır. Fetüsün seslendirilmesi, sezaryen doğumu korku dolu bir süreç olarak resmetmekte, buna karşılık vajinal doğumu ‘başarı’ olarak göstermektedir. Sezaryen ile doğum yapmış kadınlar adeta ‘başarısız, kolaycı anneler’ olarak damgalanmakta ve bebekleri ile bağ kuramadıkları, emziremedikleri ve normal yaşama geç döndükleri mesajı ile çocuklarının sağlığını tehlikeye attıkları ima edilmektedir. Bu ayrımcı yaklaşım, sezaryen doğum yapan kadınları ‘yetersiz, suçlu ve başarısız’ hissettirecek vurgular içermektedir. Videoda sezaryen doğum sırasında annenin yüz ifadesi, seslendirme, doğum ortamı, hatta hekim ve sağlık çalışanlarının olumsuz yüz ifadeleri sezaryen doğumu korku dolu ve belirsiz bir durum olarak tanıtmakta ve vajinal doğum süreci ile kıyaslama yapılmasına neden olmaktadır. Vajinal doğumda anne ve bebek arasında sağlıklı bir bağ kurulduğu ifadesi bu bağın sezaryen doğumda kurulamayacağı vurgusu yapmaktadır.

Hekim Görüşü ve Tıbbi Gereklilik Saf Dışı

“Tüm kadınların gebelikte yeterli süre ve sıklıkta sağlık hizmeti sağlayıcılarına ulaşabilmesi, konuşabilmesi ve doğumlarıyla ilgili karar alma sürecinin bir parçası olması, riskler ve faydalar dahil olmak üzere yeterli bilgi alması önemlidir. Sadece tıbbi değil psikolojik destek de hamilelik ve doğum boyunca kaliteli bakımın kritik bir unsurudur”

Videoda belirtilenin aksine, anne bebek arasındaki bağ doğum şekli ile belirlenen değil, doğum sonrası anne ve bebeğin tensel teması ile başlayan daha sonra bakım verme ile gelişen bir süreçtir. Bakım verme sürecinde annenin sosyal desteğinin iyi olması oldukça önem kazanmaktadır. Bu destek sadece babanın ve aile yakınlarının birincil desteğini değil, aynı zamanda devlet politikaları tarafından sağlanması gereken desteği de kapsamaktadır. Sezaryen doğumla ilgili kesitlerde; bebeğin hiç ayrılmak istemediği ve hazır olmadan doğum sürecine girdiği şeklinde anlaşılan videoda bebeğin yaşamsal fonksiyonlarını kazanmadan zorla dünyaya getirildiği iması yapılmaktadır. Bu da elektif (planlı) sezaryen vakalarında hekimin görüşünün ve tıbbi gerekliliklerin saf dışı bırakılarak annenin ve bebeğin iyilik halinin gözetilmediğini düşündürmektedir. Bebeğin doğar doğmaz yaşamsal fonksiyonlarının yeterli olup olmadığının incelenmesi her iki doğum sürecinde de rutinde yapılmakta olup bu işlemin sadece sezaryen doğumda yapıldığının gösterilmesi oldukça taraflı bir yaklaşımdır. Normal doğumu anlatan sahnelerde ise babanın daha aktif bir konum aldığı, annenin acı çekmeden doğurduğu ve bebeğin çok mutlu bir şekilde dünyaya geldiği görülmektedir. Halbuki babanın desteği ve ilk andan itibaren bebekle temas sezaryen doğumda da gayet mümkündür.

Ayrıştırıcı ve Damgalayıcı Bir Dil

“Gebelik ve doğum süreci fizyolojik, sosyal ve ruhsal değişikliklerin yaşandığı kompleks bir süreçtir. Bu dönemde, önceden var olan hastalıkların, genetik etmenlerin ve biyokimyasal süreçlerin yanı sıra ağır eleştiri almak, doğumla ilgili kaygılar, çocuk bakım stresi, ekonomik sorunlar ve stresli yaşam olayları ruhsal hastalıklar için zemin hazırlamaktadır”

Vajinal yolla doğumun teşvik edilmesi normaldir ancak bunun ayrıştırıcı ve damgalayıcı bir dille yapılması; bir şeyi teşvik etmeye çalışırken onun alternatifinin kötülenmesi, karalanması ve ötekileştirilmesi kabul edilemez. Bu tutum videonun amacından sapmasına yol açmıştır ve bazı tıbbi gereklilikler nedeniyle vajinal doğum yapamayan/yapmaması gereken kadınları yanlış yönlendirebilir, tek bir doğru herkes için geçerliymiş gibi göstererek hasta-hekim arasındaki güven ilişkisini zedeleyebilir ve sonunda anne-bebek sağlığını olumsuz etkileyebilir. Gebelik ve doğum süreci fizyolojik, sosyal ve ruhsal değişikliklerin yaşandığı kompleks bir süreçtir. Bu dönemde, önceden var olan hastalıkların, genetik etmenlerin ve biyokimyasal süreçlerin yanı sıra ağır eleştiri almak, doğumla ilgili kaygılar, çocuk bakım stresi, ekonomik sorunlar ve stresli yaşam olayları ruhsal hastalıklar için zemin hazırlamaktadır. Tam da bu nedenledir ki sezaryen doğum yapması gereken annelerin bu video nedeniyle sosyal ortamlarda yargılanabileceği ve kendisinin başarısız bir anne olacağını düşünmesi olasıdır ve bu durum ruhsal hastalık gelişimine zemin hazırlayabilmektedir.

Kadınların birbirinden farklı ihtiyaçları

“Kadın ve kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran, cinsiyetçi dil içeren, kadınları birincil bakım veren rolüne sabitleyen, tıbbi etik kurallara uygun olmayan, kadın ve çocuklar başta olmak üzere tüm toplumun ruh sağlığını olumsuz etkileyecek bu reklam filmi kaldırılmalıdır”

Dünya Sağlık Örgütü doğum için belirli hedef oranları ve doğum şekli önermenin yerine, her kadının hamilelik ve doğum sürecindeki birbirinden farklı ihtiyaçlarına odaklanmanın önemini vurgulamaktadır. Tüm kadınların bu dönemde yeterli süre ve sıklıkta sağlık hizmeti sağlayıcılarına ulaşabilmesi, konuşabilmesi ve doğumlarıyla ilgili karar alma sürecinin bir parçası olması, riskler ve faydalar dahil olmak üzere yeterli bilgi alması önemlidir. Sadece tıbbi değil psikolojik destek de hamilelik ve doğum boyunca kaliteli bakımın kritik bir unsurudur.

Ebelik Sisteminin Güçlendirilmeli

Kadınların ruhsal sağlıklarının geliştirilmesi için; çeşitli ayrımcılıklara maruz bırakılmadan doğurganlık haklarından özgürce yararlanabildiği, mevcut koşullarda sayı yetersizliği nedeniyle etkin işlemeyen ancak gebelik ve doğum süreçlerinde önemli olan ebelik sisteminin güçlendirildiği, her kadın için erişilebilir ve güvenli olan bir sağlık ortamının oluşturulması gerektiği dikkate alınmalıdır.

Kadın Bedeni Üzerinde Tahakküm Kuruluyor

Gebelik sürecinin, doğum ve doğum sonrasının kadın bedeni üzerinde ilerleyen süreçler olduğunu, kadın ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinde  tüm bu süreçler gibi kritik önemi olduğunu biliyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı cinsiyetçi dili ve kadın bedeni üzerindeki baskısının yansımalarını bu reklam filminde de görüyoruz. Doğumun normal ve normal olmayan olarak ayrıştırılmasının, sezaryen doğum yapan annelerin çocuklarıyla sağlıklı bir bağ kuramadığı ve yeterli anne olmadığı algısının yaratılmasının kadınlar üzerinde oluşturacağı baskı ve ruh sağlığına olumsuz etkileri kaçınılmazdır. Reklam dili bu bağlamda cinsiyetçi ve damgalayıcıdır, kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmaktadır. Oysaki sezaryen doğum oranlarının artması sezaryen olan kadınlar ve ameliyat yapan hekimler üzerinden değil, pek çok alanda değerlendirilmesi gereken bir süreçtir. Son 20 yıldır ülkemizde de hızla artan sezaryen oranları kadınların ‘başarısızlıklarının’ değil mevcut, , kadını görmeyen aile ve sağlık politikalarının sonucudur.

Sonuç olarak, videonun içeriği, tıbbi bilgiden uzak, damgalayıcı ve etik ihlaller içermektedir. Kadınların doğum sonrası dönemde yaşayabildiği kaygılar ve depresyon gibi durumlar düşünüldüğünde, sezaryenle doğum yapan kadınların ruhsal belirtilerinin daha da şiddetlenmesine neden olabilir. Kadın ve kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran, cinsiyetçi dil içeren, kadınları birincil bakım veren rolüne sabitleyen, tıbbi etik kurallara uygun olmayan, kadın ve çocuklar başta olmak üzere tüm toplumun ruh sağlığını olumsuz etkileyecek bu reklam filmi kaldırılmalıdır.”

Kürtaj Hakkına Erişimde de Sıkıntı Var

“Bugün kürtaj hakkına erişimde de sıkıntılar yaşandığını, kamu hastanelerinde yasal sınırlarda isteğe bağlı kürtajın, mevcut söylemler ve baskılar nedeniyle gerçekleştirilemediğini, bu durumun kadın sağlığını etkilediğini, kamu ve özel hastanelerdeki uygulama farklılıkları nedeniyle eşitsizlikleri derinleştirdiğini görüyoruz”

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu,  Sağlık Bakanlığı Normal Doğum Eylem Planına ilişkin şunları kaydetti: “Sağlık Bakanlığı’nın medyada yer alan “Normal Doğum Eylem Planı” tanıtım toplantısı ve bu eylem planı çerçevesinde yurttaşlara yönelik hazırladığı video, hem Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolumuzun hem de kadın ve beden politikalarına dair söz söyleyen birçok kadın ve kadın örgütlerinin hızla gündem konusu olmuştur.

Eylem planı ile ilgili maddeler incelendiğinde sezaryen doğum oranlarının artmış olması gerekçe olarak gösterilmiştir. Eylem planlaması içerisinde sezaryen ile doğum gerçekleşene kadar olan sağlık sistemine dair eksiklikler görmezden gelinmiştir. Birinci basamak sağlık hizmetinin bakanlık nezdinde poliklinik ve performansa indirgenmesi, çoğu aile sağlığı merkezinin eksik ebe/hemşire ile çalışması, mevcut ebelerin sistem içinde gittikçe gücünü yitirmesi, zamanının çoğunu artan poliklinik hizmetlerine ayırmak zorunda kalması, bu sebeple asıl işi olan gebe izlemlerinin yetersiz kalması değerlendirme dışında bırakılmıştır. Hekimlerin doğum sürecinde yaşadıkları bu eksikliklere dayanan sıkıntılara, yüzleşmek zorunda kalınan medikolegal süreçlere ve bunların düzeltilmesi, geliştirilmesine ilişkin herhangi bir aktarıma ve planlamaya yer verilmemiştir. Buna karşın sezaryen doğum planlamalarının denetim ve takip süreçlerine yer verildiği, bu durumun da sezaryen yapılması halinde hekimlerin soruşturmaya tabi tutulacağı, ayrıca kadının bu süreçteki rızasının ve kendi bedeni üzerinde karar verme hakkının tamamen konunun dışında bırakıldığı görülmektedir.

Başarılı Kadın & Başarısız Kadın

Eylem planına dair sosyal medyada yayımlanan video da içerik olarak oldukça problemli ifadeler içermektedir. Videoda vajinal yoldan doğum yapan kadınlar ‘başarılı’, sezaryen ile doğum yapan kadınlar ‘başarısız’ olarak tanımlanmakta; üstelik bu tanımlama anne karnındaki bir bebeğin konuşturulması ile duygusal istismar yaratılarak işlenmektedir. Bunun yanı sıra sezaryen olan kadınlar sezaryen ile doğumu kendileri tercih eden, kolaycı anneler olarak damgalanmakta ve çocuklarının hayatını tehlikeye attıkları ima edilmektedir. Anne ve çocuk arasında kurulan bağ video içeriğinde sezaryen ile ilgili bir trajedi yaratılması yoluyla kötüye kullanılmaktadır. Kadın bedeni üzerinden bir dayatma yaratarak yine bir ötekileştirmeye gidilmiş ve kadınları rahatsız eden video sosyal medyada da kadınlardan çok fazla tepki almıştır.

Hekimlere Yönelik ‘Takip ve İzleme’ Baskısı

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hekimler, anne ve bebek için riskli durumlar mevcut değilse, gebeler için vajinal yolla doğumu önermektedir. Ancak bu hasta-hekim arasında ve takiplerle yürütülen bir süreç ve nihayetinde hasta ve hekimin birlikte verdiği bir karardır. Gebelik süreci doğal, fizyolojik bir süreç olduğu kadar, kendine özgü sağlık sorunlarını ve komplikasyonları da içeren bir süreçtir. Bu olumsuz süreçlerle baş edebilmek etkili, nitelikli bir gebe takibi ile mümkün olabilmektedir. Görülmektedir ki bu eylem planı yine kadın sağlığına ilişkin temel gereklilikleri görmezden gelmeye devam etmekte, kadın bedeni üzerinden dayatmalar ile müdahalede bulunmaktadır.

Fıtrat Değil Bilimsel Uygulama

“Gebelik süreçleri ile ilgili doğru planlamalar; birinci basamağın güçlendirilerek, etkili, eşit, ulaşılabilir, anadilde, nitelikli birinci basamak izlemleri ve tedbirleri, performansa dayalı olmayan nitelikli bir sağlık sistemi ile mümkündür”

Ayrıca bu projede yer alan eylem planlaması; sezaryen ile doğum yaptıran hekimlere yönelik ‘takip ve izleme’ gerekçesi ile bir baskı oluşturulması ve belki de soruşturmaya tabi tutulmanın söz konusu olabileceğini düşündürmektedir. Bu durumun kadınların bedenleri üzerinden tıbbi yaklaşımlara da müdahaleyi getirebileceğini, baskı altında yanlış kararlar verilebilmesine ve büyük halk sağlığı sorunlarına yol açabileceğini, ayrıca kamu ve özel hastanelerde gelişecek uygulama farklılıklarıyla maddi gücü olmayan kadınların eşitsizliklerden daha fazla zarar görebileceğini düşünüyoruz.

Uzun süredir sağlık politikalarına ilişkin iktidarın ‘Sezaryen fıtrata aykırıdır’, ‘Bu işin doğalı, fıtratı normal doğumdur. Sezaryen bir ameliyat, manavdan muz almıyoruz’, ‘sezaryene savaş açıldığı’ ve ‘en az üç çocuk söylemlerinin iktidar tarafından dile getirildiğini biliyoruz. Bahsi geçen eylem planı tanıtım toplantısında fıtrat söyleminin tekrarlanması dikkat çekicidir. Bilimsel bir tıbbi uygulamanın “’fıtrat’ gibi bilimdışı bir söylemle ele alınmasını kabul etmiyoruz.

Eril ve Cinsiyetçi Dil

“Devlet öncelikle kadınların bedensel ve doğurganlık haklarına ulaşmasını ve geliştirilmesini tesis etmeli, kadınların kendi bedenleri ve hayatları üzerindeki söz haklarını korumasını desteklemelidir”

Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu olarak, eylem planı çerçevesinde kullanılan dili eril ve cinsiyetçi buluyoruz. Bu yaklaşım kadınlara bedenleri üzerinden bir dayatma ve hekimlik uygulamalarına da baskı oluşturarak bilimsel olmayan müdahaleleri getirecektir. Gebelik süreçleri ile ilgili doğru planlamalar; birinci basamağın güçlendirilerek, etkili, eşit, ulaşılabilir, anadilde, nitelikli birinci basamak izlemleri ve tedbirleri, performansa dayalı olmayan nitelikli bir sağlık sistemi ile mümkündür.

Devletin kişilerin haklarını kullanabilmesine imkân sağlama ve haklara erişimde kısıtlılık olması halinde engelleri kaldırma gibi pozitif ve negatif yükümlülükleri vardır. Devlet öncelikle kadınların bedensel ve doğurganlık haklarına ulaşmasını ve geliştirilmesini tesis etmeli, kadınların kendi bedenleri ve hayatları üzerindeki söz haklarını korumasını desteklemelidir.

Kürtaj Hakkına Erişimde de Sıkıntı Var

“Devlet tüm kadınlar için eşitlikçi, kapsayıcı sağlık politikalarını hayata geçirmeli, bunu yaparken eşitsizlikleri derinleştiren eril söylemlerden vazgeçmelidir. Kadın bedenine yönelik eril söylemlerle yapılan müdahalelere karşıyız ve mücadeleye devam edeceğiz”

Bugün benzer söylemler ve yaklaşımlarla kürtaj hakkına erişimde de sıkıntılar yaşandığını, kamu hastanelerinde yasal sınırlarda isteğe bağlı kürtajın, mevcut söylemler ve baskılar nedeniyle gerçekleştirilemediğini, bu durumun kadın sağlığını etkilediğini, kamu ve özel hastanelerdeki uygulama farklılıkları nedeniyle eşitsizlikleri derinleştirdiğini görüyor, söylüyoruz.

Bahsi geçen eylem planının da kadın sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini öngörüyoruz.

Bahsi geçen eylem planı tekrar gözden geçirilmeli, tanıtım videosu yayından kaldırılmalı ve devlet tüm kadınlar için eşitlikçi, kapsayıcı sağlık politikalarını hayata geçirmeli, bunu yaparken eşitsizlikleri derinleştiren eril söylemlerden vazgeçmelidir. Kadın bedenine yönelik eril söylemlerle yapılan müdahalelere karşıyız ve mücadeleye devam edeceğiz.”

Kamu Hastanelerinde Ücretsiz Doğum Kontrol Yöntemlerine Erişim Çok Güç

“Yasal olarak zorunlu olmasına rağmen kamu kurumlarında düzenli olarak ücretsiz doğum kontrol yöntemlerine erişimde güçlükler son yıllarda artmıştır. Gelir düzeyi daha iyi olan kadınlar, yoksullaşma pahasına yöntemleri özel sektörden temin edebilirken dezavantajlı grupların yöntemlere erişimi büyük ölçüde azalmıştır”

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) 2023 yılı için TÜİK tarafından açıklanan son “Toplam Doğurganlık Hızı” verisini paylaşarak, kadınların en temel hakkı olan doğurganlıklarına karar verme hakkına yönelik söylemler sebebiyle şu açıklamayı yaptı:

“Ülkemizde nüfusun yarısını oluşturan kadınların sağlığının önemli belirleyicileri; kadının toplum içindeki statüsünü oluşturan eğitime katılma, istihdam ve çalışma yaşamına katılma, siyasete ve karar verme mekanizmalarına katılma, sağlık hizmetine erişim durumlarıdır. Dünya Ekonomik Forumu’nun ülkelerdeki kadın-erkek eşitsizliğinin boyutunu değerlendirerek yaptığı sıralamada; Türkiye 2022 yılında 146 ülke arasında 124. sırada iken, 2023 yılında 129. sıraya gerilemiştir. Diğer bir ifade ile kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik uçurumu derinleşmiş, sadece bir yıl içinde sıralamada beş sıra geriye gidilmiştir.

Okur Yazar Olmayan Kadınlar, Erkeklerin 5 Katı

TÜİK 2023 verilerine göre okur yazar olmayan kadınlar, erkeklerin 5 katı kadardır. İstihdama katılım oranı kadınlarda %30,4 iken erkeklerde %65’tir. Nüfusun yarısını kadınların oluşturduğu ülkemizde beş milletvekilinden birinin kadın milletvekili olması, kadınların karar verme mekanizmalarına katılımlarının erkeklere göre geri planda olduğunu göstermektedir.

Türkiye’de Anneler Önlenebilir Nedenlere Bağlı Ölüyor

Sağlık hizmetlerine erişim konusundaki veriler de uyarıcı olmaktadır. Türkiye’de anneler hala önlenebilir nedenlere bağlı ölmektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre yüz bin canlı doğumda 12.6 olarak belirtilen Anne Ölüm Oranını, çok uzun süredir bu rakamlar etrafında bir plato çizmektedir. Önlenebilir olan anne ölümlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bir çaba olsaydı bu oranın düşmesi gerekirdi. Anne ölüm oranının Covid-19 pandemisi sırasında yüz bin canlı doğumda 19’a çıktığı görülmektedir.

“Birinci basamak sağlık kuruluşları başta olmak üzere ilgili tüm sağlık kuruluşlarında gebeliği önleyici yöntemlerin temini ve dağıtımı sağlanmalı, birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık çalışanlarının da bilgilendirilmesi yapılmalıdır”

“100 kadından 12’si gebelik istemediği halde gebeliği önleyici yöntem ile korunamamaktadır ve önceki beş yıla göre bu oran iki katına çıkmıştır.  Doğurganlığın  düzenlenmesine  yönelik  hizmetlerinin  Güvenli  Annelik programının da bir parçası olduğu, temelinde de kadın-erkek eşitliği olduğu unutulmamalıdır”

Türkiye’de 1965 yılında çıkarılan ilk Nüfus Planlaması yasasından, dünyada 1978 Alma-Ata Bildirgesi’nden bu yana, bilimsel çalışmalarla doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinin anne ve çocuk sağlığının aşısı olduğu ortaya konmuştur. Ülkemizde herkesin alması gereken en temel hizmetlerden biri olan doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinin kamu kurumlarında yeterince sunulmadığı görülmektedir. Bu  nedenle 2018 TNSA sonuçlarına göre 100 kadından 12’si gebelik istemediği halde gebeliği önleyici yöntem ile korunamamaktadır ve önceki beş yıla göre bu oran iki katına çıkmıştır.  Doğurganlığın  düzenlenmesine  yönelik  hizmetlerinin  Güvenli  Annelik

programının da bir parçası olduğu, temelinde de kadın-erkek eşitliği olduğu unutulmamalıdır. Ülkede doğum kontrol yöntemlerine erişimde bölgesel, gelire, eğitime ve göçmenlik statülerine bağlı eşitsizlikler mevcuttur. Bu da eşitsizliklerden olumsuz etkilenen kadınların doğurganlıklarını kontrol edememesine, istenmeyen gebeliklerin bu gruplarda artmasına neden olmaktadır. Yasal olarak zorunlu olmasına rağmen kamu kurumlarında düzenli olarak ücretsiz doğum kontrol yöntemlerine erişimde güçlükler son yıllarda artmıştır. Gelir düzeyi daha iyi olan kadınlar, yoksullaşma pahasına yöntemleri özel sektörden temin edebilirken dezavantajlı grupların yöntemlere erişimi büyük ölçüde azalmıştır. Geçmiş tecrübelere dayanarak bu durumun anne ve bebek ölümleri riskini arttırabileceği olasılığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Kadınların Karar Vermede Önceliği Vardır

Söz konusu veriler göstermektedir ki Türkiye’de son yıllarda kadınların toplumdaki statüsü gerilemekte, dolayısıyla kadın sağlığının korunması ve kadınların güçlenmesinin önünde ciddi engeller bulunmaktadır.

Doğum Kontrol Yöntemlerine Erişimde Eşitsizlik

Doğurganlık ile ilgili hatırlamamız gereken en önemli konu; Her bir bireyin “çocuk sahibi olup olmamaya karar verme hakkının” olması, Kadınlarda  üreme  sağlığı  yükünün  erkeklere  göre  üç  kat  daha  fazla  olduğu gerçeği, Kadınların karar vermede önceliğinin olmasıdır.

Toplam Doğurganlık Hızının 1,51 olarak ortaya konması ve yıllar içinde toplam doğurganlık hızının azalması nüfusun azalacağı yönünde bir yanılgıya ve doğurganlığı teşvik eden söylemlere yol açmamalıdır. Bu yorum konuya bakış açısının yanlışlığını göstermektedir. Bunun yanı sıra cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmeti alma ve sağlığın korunması bir insan hakkıdır ve bu çerçevede bireylerin doğurganlığın düzenlenmesine yönelik danışmanlık hizmetleri alması ve doğum kontrol yöntemi tedariki erişilebilir olmalı, toplum bilgilendirmeleri yapılmalı, bakanlık düzeyinde yeterli bütçe ayrılarak birinci basamak sağlık kuruluşları başta olmak üzere ilgili tüm sağlık kuruluşlarında gebeliği önleyici yöntemlerin temini ve dağıtımı sağlanmalı, birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık çalışanlarının da bilgilendirilmesi yapılmalıdır.

Sağlıklı ve Güvenli Koşullarda Kürtaj Hakkı

Güvenli Annelik hizmetleri kapsamında düşünülmesi gereken diğer bir konu da doğurganlığın düzenlenmesine yönelik hizmetlerin yaygın olarak verilmemesi nedeniyle ortaya çıkan istenmeyen gebeliklerin ve riskli gebeliklerin kamusal güvence ile bir destek hizmet olarak sağlıklı ve güvenli koşullarda isteyerek düşük (halk arasındaki adıyla kürtaj) hizmetleriyle karşılanmaması konusudur. Bu hizmetlerin kamusal alanda değil, özel sektörde veriliyor olması, yoksul kadın grubu için eşitsizlik yaratmaktadır. İkinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında, özellikle son yıllarda toplumda çekince ile bakılan, yasal olduğu konusunda sağlık çalışanlarının bile kafa karışıklığı yaşadığı “isteyerek düşükler” temel bir sağlık hizmeti olarak verilmeli, 10 haftaya kadar yasal olduğu bilgisi sağlık kurum/kuruluşları başta olmak üzere topluma verilmeli ve yayılmalıdır.

Kadının Kendi Kararlarını Verme Hakkı Var

“Şu an ülkemizin içerisinde olduğu durum nüfus artış hızının azaldığı ancak sayısal olarak toplam nüfusumuzun artmaya devam ettiği bir süreç olup Türkiye’nin nüfusu 2050 yılına kadar azalmayacaktır”

Şu an ülkemizin içerisinde olduğu durum nüfus artış hızının azaldığı ancak sayısal olarak toplam nüfusumuzun artmaya devam ettiği bir süreç olup Türkiye’nin nüfusu 2050 yılına kadar azalmayacaktır. Bazı çevrelerin gereksiz ölçüde vurgulayarak kamuoyunu yanıltmasının aksine, bu süreçte genç nüfusun, özellikle de kadın istihdamının desteklenmesi ve artırılması gerekmektedir. Nüfus bilimcilerin 15 yıldır belirttiği bu fırsat penceresi iyi değerlendirilmeli, kadın erkek eşitsizliğini ortadan kaldıracak köklü dönüşümler yapılmalı, bu konuda somut adımlar atılmalıdır.

Özetle; ülkemizde kadınların haklarını kullanabilmeleri için önlerindeki engellerin kaldırılarak ve fırsat eşitliği sağlanarak daha iyi – eşit statüde olmaları mümkündür. Bu bir tercih değil gerekliliktir, bunu sağlamak da Devletin anayasal görevidir. Doğurganlıkları hakkında kendi kararlarını verebilmeleri ve doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerine ulaşabilmeleri için önlemler alınmalı ve harekete geçilmelidir. Türkiye’de kadınların Cumhuriyetle kazandıkları haklarından geri adım atılmasına asla izin verilmemeli – engellenmelidir.

Hekim ve Hastalar Üzerindeki Baskı Artırılıyor

“Her gün hekime şiddetin konuşulduğu ülkemizde, hekim ve hastalar üzerindeki baskıyı gereksiz yere arttıracak böyle bir yaklaşım, istenen sonucun elde edilmesini zorlaştıracaktır”

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği ( TJOD ), Sağlık Bakanlığının 3 Ekim 2024 tarihinde düzenlediği “Normal Doğum Eylem Planı” tanıtım toplantısına tepkisini şöyle ifade etti:

“Bu toplantıda , Türkiye’de artan sezaryen oranlarının düşürülmesi, azalan nüfus artış oranlarının düzeltilmesi vb gibi nedenlerle normal doğumun yaygınlaştırılması için atılacak adımlar anlatılmıştır. Bunlar içerisinde gebe okullarının yaygınlaştırılması, ebelerin doğuma daha aktif katılımının sağlanması, normal doğumun kamu spotları ve video eğitimleri ile özendirilmesi gibi adımlar bulunmaktadır.

Bu planla ilgili yönetmelikler ve idari düzenlemelerin ileriki günlerde yapılacağı belirtilmiştir. Bu eylem planının en önemli bölümü de gebelerin ve anne adaylarının iyi bir şekilde bilgilendirilmesi ve buna bağlı olarak da normal doğumun özendirilmesidir. Bunlar kadın doğum hekimleri olarak hepimizin desteklediği ve dünyada da yaygın olarak yapılan uygulamalardır.

“Anne karnındaki çocuğun konuşturularak , bebek üzerinden yapılan böyle bir ötekileştirme, amaçlanan hedeflere de uygun değildir”

Geçtiğimiz günlerde bu amaçla yayınlanan sezaryen videosu hem kadınlarımızın hem de meslektaşlarımızın büyük tepkisine yol açmıştır. Söz konusu videoda sezaryenle doğum yapan kadınların başarısız gösterilmesi, hekimlerin elinde neşter bebeğe zarar vermek için bekleyen insanlar gibi algılanması , anne ve bebek ilişkisinin sezaryen sonrası bozulacağı gibi hem anne adaylarını hem de hekimlerimizi rencide eden bölümler mevcuttur. Anne karnındaki çocuğun konuşturularak , bebek üzerinden yapılan böyle bir ötekileştirme, amaçlanan hedeflere de uygun değildir. Her gün hekime şiddetin konuşulduğu ülkemizde, hekim ve hastalar üzerindeki baskıyı gereksiz yere arttıracak böyle bir yaklaşım, istenen sonucun elde edilmesini zorlaştıracaktır. TJOD olarak, Sağlık Bakanlığından söz konusu videonun yayından çekilmesini ve uzman görüşlerinin dile getirildiği her kesimi kucaklayarak bilgilendiren videoların öne çıkarılmasını istiyoruz.

Sağlık Bakanlığının normal doğum eylem planı ile ilgili görüşlerimizi de , ayrıntılar netleştiğinde açıklayacağız.”