Prof. Dr. Mustafa Paç

Yüksek İhtisas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Paç, klinikiletişim’in sorularını yanıtladı.

Yüksek İhtisas Üniversitesini kısaca tanıtır mısınız?

Yüksek İhtisas Üniversitesi, Yüksek İhtisas Hastanesi Vakfının bir üniversitesidir. Kemal Beyazıt Hocamız tarafından 1990’da kurulmuş olan bu vakfın o yıllarda da bir üniversite kurma hayali vardı. Fakat o zamanın şartları içerisinde gerçekleştirilemedi. Bizim Yüksek İhtisas Hastanesi Başhekimliği dönemimizde bu vakıf tekrar aktivite kazandı ve uzun uğraşılardan sonra Yüksek İhtisas Üniversitesinin kuruluşu gerçekleşti. Yüksek İhtisas Üniversitesi bir hastane vakfı tarafından kurulan ilk ve tek üniversitedir. Biz sağlık bilimleri üniversitesiyiz; ana iştigal alanımız sağlıktır. Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Spor Bilimleri Fakültesinden oluşuyoruz. Ayrıca Sağlık Meslek Yüksekokulumuz ve Meslek Yüksekokulumuz da bulunmaktadır. Bir de yeni açmayı planladığımız bölümlerimiz var: Diş Hekimliği, Eczacılık, Tıp Mühendisliği gibi…

Bu yıl 1277 öğrenciye ulaştık, yüksekokulumuzun Ankara Bağlum’da ve orada 500’e yakın yüksekokul öğrencimiz var. Tıp fakültesi öğrenci sayımız 391; öğrencilerimiz şu anda beşinci sınıfa geçtiler, mezun vermedik henüz. Balgat’ta bulunan üç binamızda Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Tıp Fakültesi olarak faaliyet gösteriyoruz.

Yüksek İhtisas Üniversitesinde göreve başlamanızla birlikte çalışma hayatınızda neler değişti; kısaca anlatır mısınız?

Ben buraya emekli olup geldim; vakıf üniversitesinde görev yapabilmek için böyle bir şart var. Yüksek İhtisas Hastanesi benim en gözde kurumumdu. 2003’ten 2019’a kadar orada görev yaptım; bunun 15 yılı başhekim olarak geçti. Yüksek İhtisas çok özel bir hastaneydi, bana kalırsa dünyanın sayılı hastanelerindendi. Dünyada yılda üç bin kalp ameliyatı yapan hastane pek az! Marka bir hastaneydi. Kapanmış olması çok üzücü. Öyle bir hastane isim olarak da cisim olarak da kalmadı. Çok şükür ki biz üniversite olarak ismini devam ettiriyoruz. Yüksek İhtisas Hastanesinin Vakıf ile iş birliği 2002 yılına kadardı. 2002’de yasa değişikliği ile kurumların dernek/vakıflar ile ilişkileri kesildi ve artık vakfın Yüksek İhtisas Hastanesi ile organik bağı kalmadı. Ruhumuz Yüksek İhtisas Hastanesi olarak kaldı tabi, manevi bağımız hep kaldı.

Bir üniversite en az 30 yılda oturuyor. Yapacak çok işimiz var, şimdi farklı bir iştigal alanım olmakla birlikte bir dönem sonra mesleğimi de yapar hale gelmeyi umuyorum. Ama şimdi üniversitenin geliştirilmesi için uğraşıyoruz. Hayatın iki güzel mesleği öğretmenlik ve hekimlik bence; ikisi de bana kısmet olmuş, o nedenle mutluyum.

Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan basamaklandırma genelgesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Vakıf üniversitesi hastaneleri için nasıl fırsatlar sunuyor?

Hastanelerin basamaklandırılması çağdaş ve gerekli bir unsur… Her hastaneden aynı misyonu bekleyemezsiniz. 3. Basamak hastane konusunda yeni düzenlemeler var. Genelge ile hastanelere standartlar getirilmesini bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Standart olması gelişme olması demektir, o açıdan onaylıyorum ama o gelişmenin yeterliliğe uygun hale gelmesi lazım. Örneğin Ankara’da 3. basamak özel hastanelere de 300 yatak şartı getiriliyor, Ankara’da bildiğim kadarıyla 300 yataklı özel hastane yok. Fakat hastane birleşmelerine zemin hazırlanmış. Ancak o birleşmeleri teşvik etmek kaydıyla özel hastanelerin 300 yataklı olanların 3. basamak olması mümkün. Bir dezavantajı, üniversite hastanelerinin 3. basamak hakkı alınmış durumda. Biz mesela yeni afiliye olduk ama o hastaneler de toplamda 364 yataklı. O nedenle şu an birleşmeleri lazım üçüncü basamak olmak için; yoksa ayrı ayrı olamıyorlar. Üniversitelerle afiliye hastanelere verilen daha önceki hak, geri alınmış durumda; daha önce sınır 200 yataktı.

300 yatak standardını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eğitim açısından bakılırsa ben 400 yatak altında iyi eğitim verilebileceğini sanmıyorum. Biz devlet hastanelerine, eğitim hastanesi yetkisi verebilmek için 400 yatak şartı koymuştuk zamanında. Gittiğimiz denetimlerde de – eğer dal hastanesi değilse – bu şartı istiyorduk.

O nedenle 300 yatak eğitim için de şimdilik iyi bir aşama olabilir.

Çalışma hayatınızda yaşadığınız problemler neler?

Hayatın en zor işi insan idare etmek bence; onun arkasından ekonomik kısıtlılıklar, kadro ve mekan kısıtlılığı geliyor. Bizim henüz bir kampüsümüz yok, kampüs bulmamız gerekiyor. Üniversitenin hastanesini oluşturmamız gerekiyor, şu anda afiliye hastanelerde görev yapıyoruz. Öğrencilerimizin çok daha desteklenir hale gelmesi lazım. Gönül ister ki öğrencinin katkı payı minimal olsun veya hiç olmasın ve öğretim üyeleri çok kuvvetli olsun! Bizim şu anda tıpta 120 öğretim üyemiz var. Bunu 200 yapmayı hedefliyoruz. Diğer bölümlerimizde de çok kuvvetli bir kadro ile iyi bir eğitim vermeyi planlıyoruz. Daha işin başındayız.

Devlet vakıf üniversitelerine finansman ayırmıyor artık biliyorsunuz; bizim gelirlerimiz hayırseverlerin katkıları ve öğrenci gelirlerinden oluşuyor. Bir de gelecekte kuracağımız işletmelerin gelirlerinden oluşacak bir sistem söz konusu. Bu nedenle biz ne bir ekonomik kuruluşun ne de bir grubun üniversitesiyiz. Biz ortak akıl üniversitesiyiz.

Vakıf üniversitelerinin pek çoğuna devlet bina, arazi tahsisi yapıyor; biz de o tür olanaklardan yararlanmak istiyoruz.

En büyük hayalimiz kaybettiğimiz hastanemizi yeniden almak. İsimle üniversitenin birleşmesini hayal ediyoruz. Devlet büyüklerimize başvurularımız var bu konuda.

Yüksek İhtisas pahalı bir üniversite mi?

Ekonomik manada, Türkiye’nin en makul üniversitelerindeniz. Özel öğrenim olduğu için tıp fakültesi eğitimi Türkiye’de en pahalı eğitim ama tabi Amerika’ya göre çok ucuz. Zaten vakıf üniversiteleri kar amacı gütmez. Öğrenci gelirlerini minimize etmiş bir üniversiteyiz. Yani “orta direğe” hitap eden bir üniversiteyiz, amacımız da buydu zaten. Halkın bütçesine en az dokunan üniversite olduğumuzu ifade edebilirim.

Sizce üniversiteler hastane işletmeli midir? Nedenleriyle kısaca ifade eder misiniz?

İlke olarak hastane işletmek, üniversitenin ana misyonu değil. Batı ve bizim açımızdan farklılık gösteriyor. Normalde üniversite hastane işletmemeli. Üniversite bir işletme kurumu değildir ancak işletmelerle iş birliği yapar. Bu Amerika örneğinde çokça böyle, üniversiteler ayrıdır; bir üniversite 10 hastane ile iş birliği yapar afiliye olur; bir hastane de gerektiğinde 3 – 5 üniversite ile klinik bazlı afiliye olur. Bizde bunun örneği olarak vakıf üniversitelerinin hastanelerle afiliasyonu kurumsallaştı, etkin oldu.

Vakıf üniversiteleri ile özel hastaneler arasında yapılan afiliasyon uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Liv Hospital ve Medical Park hastaneleri ile iş birliğimiz var. Türkiye bazında kültürel mantık açısından afiliasyon uygulamasının bazı dezavantajları var. Ortaklık Türkiye’de zor yürüyen bir kavram… O nedenle biz kendi hastanemiz olsun istiyoruz. Bizim ortaklık kültürümüzde sorunlar var, belki de ekonomik olarak büyüyemememizin sebebi bu. Bizde 500 yıllık aile şirketi var mı yok; firma var mı yok! Bence bunu irdelememiz lazım.

İlk etapta ortaklık mantığının, paylaşmanın kabul edilebilir hale gelmesi lazım diye düşünüyorum. Aksi halde sorunlar yaşanıyor. Paylaşmayı öğrenmemiz gerekiyor. Özel hastane sağlık hizmeti, yanında para kazanmaya odaklı. Üniversitede ise eğitim öncelikli, sağlık hizmeti ikinci planda. Amaç çatışması burada başlıyor ama orta yolda buluşmak gerekiyor.

Tıp Fakültesi özelinde, kaç yabancı öğrenciniz var? Bu konudaki stratejiniz nedir?

Türkiye’deki yabancı öğrenci sayısı 180 bine çıktı. 2000’lerin başında bu rakam 30 bin civarındaydı. Yabancı öğrenci kültürler arası köprüdür ve sizin yurt dışındaki temsilcinizdir. Benim Amerika’da bulunduğum zamanlarda, 400 dolara çalışan Çinli doktora öğrencileri vardı. Çin ekonomik devrimini onlarla yaptı. Şimdi bile Amerika’da eğitim gören 400 bin Çinli öğrenci olduğu belirtiliyor.

Türkiye’de yabancı öğrenci sayısının 380 bine çıkartılması hedefleniyor; ben destekliyorum. Keşke hedef 500 bin olsa!

Turizm açısından bakarsanız eğitim, nitelikli turizmdir. Tıpkı sağlık turizmi gibi… Türkiye’de eğitim alan yabancı öğrenci aynı zamanda gönüllü temsilcimizdir! Uluslararası arenada etkinliğinizi arttırır. Biz belki geciktik bu işlerde ama umarım bundan sonra çok daha iyi konuma geliriz. Burada önemli öğe, yeterli kültürü, yeterli eğitimi verebilmektir; bu hızla artarken o kaliteyi de yakalamamız lazım.

Çünkü “yabancı” adı zaten kültürel bir psikolojik zorluktur. Göç psikolojisi ruhsal problemleri de beraberinde getirir. Çok iyi uyarlanması o öğrencilerle daha iyi ilgilenip problemlerine çözüm bulunması lazım. Biz bu sene 32 yabancı öğrenci kabul ettik. Onların sorunları için uluslararası bir ofis kuruyoruz; psikolojik, sosyal, ekonomik durumları ile aktif ilgilenecek ekip oluşturmaya çalışıyoruz. 12 ülkeden öğrencimiz var; en fazla Irak, İran ve. Azerbaycan’dan geldiler; Afrika’dan da öğrencimiz var ama çoğu yakın coğrafyadan.  

Vakıf üniversitelerinde eğitim alan sağlık bilimleri öğrencilerinin staj ve uygulamalı eğitim yapma imkanları nasıl?

Tıp ve diğer sağlık bilimleri öğrencileri afiliye hastanelerde eğitim alıyorlar; iki hastane olması bize büyük avantaj sağladı. Ayrıca tıp hariç, devletten de destek alıyoruz. Tıp öğrencileri için afiliasyon devlet hastanelerinde olmuyor. (Biz üniversiteyi kurduğumuzda Yüksek İhtisas ve Numune Hastanesi ile afiliye olacaktık, o dönem buna yasal engel yoktu fakat daha sonra çıkartılan yasa ile vakıf üniversiteleri sadece özel hastanelerle afiliye olabilir, devlet hastaneleri ile olamaz denildi.)

Tıbbın dışındaki sağlık bilimleri dallarında öğrencilerimizi devlet hastanelerinde staja gönderebiliyoruz. O imkan bize sağlanıyor.  

Türkiye’de vakıf üniversitelerinin geleceğini nasıl öngörüyorsunuz?

Ben iyimserim… Türkiye’nin iki dinamiği var; üniversite ülkelerin motorudur. İkincisi de insan kaynağıdır. Eğitim düzeyi bir ülkenin istikbalidir. Eğitim düzeyinin yükselmesine ne kadar katkıda bulunursak torunlarımıza o kadar yatırım yapmış oluruz.

Vakıf üniversiteleri sadece Türkiye için değil dünya için elzemdir. Amerika’da vakıf üniversiteleri devlet üniversitelerinden daha fazla! Başarısı da daha büyük! Bunu dikkate almamız lazım, umarım bizde de böyle olur.

Devletin her şeye gücü yetmiyor; devlet en büyük bütçe payını eğitime ayırıyor. Ama bu eğitimin bir çıktısı da ülkenin gelişmesi olarak gelecektir.