Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çetin Erol: “Özel hastanelerin kendine has kuralları var; bilimsellik evet var ama bundan öte işletme kuralları var! Siz idealini istersiniz ama onlar çeşitli nedenlerle o ideale yaklaşmak istemezler”

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çetin Erol, klinikiletişim’in sorularını yanıtladı.

Yeni eğitim-öğretim yılı açıldı; yeni gelen jenerasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sınavda ilk 40 bine girenler tıp fakültesine yerleştirilebiliyor. Öğrenci kalitesi yönünden değişiklik yok, elbette tıp fakülteleri hala en çok tercih edilenler arasında; iş garantisi var ve bu çok önemli. Her ne kadar doktorların itibarları eskisi kadar olmasa da toplumun gözünde tıp mesleği hala iyi bir yere sahip. Yükselen diğer alanların yanında, eskiden olduğu gibi tıp ve mühendislik tercihlerde yer almıyor. Ama gene de öğrencilerimiz kaymak tabakadan geliyor. Buraya büyük bir heyecanla, istekle başlıyorlar, onları cesaretlendiriyoruz. Tıbba ısınmalarını sağlıyoruz, ilk geldikleri gün beyaz önlük giydiriyoruz ki doktorluğun o temiz rengini hiçbir zaman kirletmesinler diye! 4. Sınıfa geldiklerinde, kliniğe geçerken, gene önlük giydirme töreni yapıyoruz, bu sefer hastalarla temas edecek oluyorlar. Onları iyi birer doktor olmaları için teşvik ediyoruz.

Ama şu da var, eğitim eskiden olduğu kadar etkili olmuyor. Öğrencilerin araştırma-öğrenmeye, derslere hevesle ilgi gösterdiklerini söylemek zor! Ancak mezun olduklarında aldıkları eğitimin değerini anlayabiliyorlar. Sonradan söylüyorlar, “Fakültedeyken işin değerini anlayamamışız ama göreve başlayınca anlıyoruz ki siz bize iyi eğitim vermişsiniz!” diyorlar.

En deneyimli Hoca siz olmalısınız, öyle mi?

Aşağı yukarı öyle! Benim mezuniyetimin üzerinden 42 yıl geçti. 1975’te Hacettepe’den mezun oldum ve o tarihten beri Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesindeyim. Türkiye’deki kardiyologların en kıdemlilerinden biriyim.

Genç hekimler arasında kardiyoloji tercih edilen popüler bir branş mı?

Bundan 5-10 sene öncesine kadar ikinci sıraya düştü. Yeni mezunlar daha rahat, daha az riskli, az yorucu bölümleri tercih ediyorlar. Dermatoloji, radyoloji, fizik-tedavi gibi… Malpraktis dolayısıyla cerrahi branşlar yanı sıra bizimki gibi girişimsel işlemlerin yapıldığı branşlar artık daha az tercih ediliyor. Eskiden olduğu kadar yüksek puanlarla almıyoruz.

Genç kardiyologlar özellikle hangi çalışma alanlarına ilgi duyuyorlar?

Bütün kardiyologlar en çok girişimsel işlemlere ilgi duyuyorlar. Piyasaya çıktıkları zaman en çok para kazandıran iş o ve bir kardiyolog olarak da o işi yapmak istiyorlar. Ardından ekokardiyografi tekniği geliyor. Tüm kongrelerde de bu iki alandaki kurslara ilgi gösteriyorlar.

Dünyadaki kardiyoloji eğitimiyle bizdeki eğitim arasında hiçbir fark yok; Fakat gençlere yurt dışı deneyimi yaşamalarını mutlaka tavsiye ediyorum; kendine güvenlerinin gelmesi, hiçbir eksiklerinin olmadığını fark etmeleri için başka ülkede eğitim veya çalışma deneyimi edinmelerini isterim. Zaten akademik hayata devam etmek istiyorsa yurtdışı deneyimi şart!

Kardiyolojide uzmanlık eğitimi 4’ten 5 yıla çıkartıldı. Bu süre yeterlidir.

Kliniğimizde tek eksiğimiz yardımcı personeldir; hemşireler, sağlık teknisyenleri, radyoloji teknikerleri, temizlik görevlileri vb. en büyük eksiğimiz. Özel hastanelerle bu alanda rekabet edemiyoruz, özel hastaneye giren kişi karşılanıyor ve işlerinde personel desteği alıyor; bizde hasta yatış-çıkış işlemlerini bile kendisi yapmak zorunda!

 Özel hastanede çalışma deneyiminiz oldu mu?

90’ların sonlarına doğru özel hastane deneyimim oldu fakat sadece 7 ay dayanabildim! Kalp-damar cerrahisindeki arkadaşlarımızla ve kardiyolojideki hocalarımızla birlikte gittik ve 7 ay sonra geri döndük. Özel hastanelerin kendine has kuralları var; orada çalışmak zor, bilimsellik evet var ama bundan öte işletme kuralları var! Siz idealini istersiniz ama onlar çeşitli nedenlerle o ideale yaklaşmak istemezler. Bu benim için geçerli için elbette! O yıllardan bu yana şartlar da değişti, artık özel hastaneler de kontrol altında ve geri ödemelerini alabilmeleri için belirli kuralları sağlamaları gerekiyor. Şu anda daha rahat olabilir. Çalışan arkadaşlarımın, çok yoğun çalışma dışında pek şikayetleri yok.

Bence en önemli husus, bilimsel kriterlere uygun davranılması ve ticari kaygılarla hareket edilmemesi gerektiğidir. Ben şahsen tekrar özel hastane düşünmüyorum. Üniversitemden memnunum.

Branşınızdaki bilimsel çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yeterli değil elbet ama çalışmalar yapılıyor; kardiyoloji alanında epidemiyolojik çalışmalarda iyiyiz. Türkiye’deki hastalıkların ne olduğunu bilmemiz ve onları önleyebilmemiz konusunda adımlar atılıyor.

Uluslar arası çalışmalar katılımda da fena değiliz, Türkiye her zaman katılıyor. Avrupa Kardiyoloji Derneğinin yıllık kongresinde, sunulan tebliğlerde ve yollanan tebliğlerde genellikle Türkiye ilk on ülke arasında yer alıyor, bu da iyi sayılır. Daha iyi olmalıyız ama.

Branşımızdaki yeniliklerden bahsetmek gerekirse;

Kapakların kardiyologlar tarafından ameliyatsız, anjiyo yapar gibi takılması şu an için bir yenilik. En hızlı gelişen alanlardan biri bu… Özellikle aort kapağına damardan girerek kapak takılabiliyor, her aort değil tabi kriterlere uygun olanlara… Kapak cerraha verilmeden takılabiliyor. Bu cerrahları üzüyor tabi, onların işini ellerinden alıyor gibi görünüyor ama onlar vazgeçilmez ortaklarımız! Onlara daha zor ve ağır işleri bırakıyoruz.

İlaçta yenilik biraz zorlaştı ama yeni ilaç grupları var, ümit vaat ediyorlar, ayrıca genetik çalışmalar var. Tüm bunların ötesinde şunu söylerim her zaman; bizler hastalık olduğunda müdahale ediyoruz. Asıl önemli olan hastalıkların olmamasına çalışmak, önleyici kardiyolojinin olmasının gerekliliği! En büyük tehlike obezite ve hızla yayılıyor; mutlak şekilde önlenmesi lazım. Hipertansiyonun kontrol edilmesi lazım… Hala kalp ve damar hastalıkları bir numaralı ölüm nedeni… Bunu önleyici çalışma yapmamız gerekiyor.