“Türkiye’de sağlık sektörünün en önemli müşterisi kamudur. Firmalar hala Ankara’dalar, değillerse bile irtibat ofisleri burada. SADER’in de kamu ilişkilerinde etkin olması beklendiği için Ankara’da olması avantajlı”
“Yerli üretimin önündeki birincil engel; hem içerde hem dışarıdaki ‘Türk malı’ algısıdır. Bu algıyı değiştirmek için ciddi mücadele edilmesi gerekiyor”
“Dünya genelinde hastaneler için doğru ölçek 200-400 yatak arası kabul ediliyor. Rakamı binleri bulan şehir hastaneleri, Avrupa ülkelerine bakıldığında, işletme açısından konuşulan ölçekler değil”
1993 yılında sağlık sektörünün lider kuruluşlarının bir araya gelmesiyle Ankara’da kurulan ve tıbbi cihaz sektörü profesyonellerini en güçlü şekilde temsil eden Sağlık Gereçleri Üreticileri ve Temsilcileri Derneği (SADER) Başkanı Ali Şengel ile sektörün gündemini konuştuk.
Yerli ve yabancı toplamda 81 üyesi olan SADER’e üye olmanın ön koşulları arasında; tıbbi cihaz alanında faaliyet gösteren kuruluşların ülke temsilcisi veya üreticisi olması yer alıyor. Tedarik sürecindeki diğer halkalar üye olarak kabul edilmiyor.
SADER’de geçmiş dönem, şimdiki dönem ve gelecek dönem başkanı bir arada çalışıyor. O nedenle gündemleri de uzun soluklu oluyor.
Hazırlanmasında SADER’in de aktif yer aldığı, SGK tarafından yayınlanan Ayakta Tedavide Kullanılan Hazır Tıbbi Malzeme Sözleşmesi sıcak gündem konuları arasında yerini koruyor.
SADER’in güncel uygulamalara mikro düzeyde verdiği katkılar dışında sistemin işleyişine yönelik makro düzeyde katkı sunan komite çalışmaları da var.
Röportajımızın ilk bölümünü yayınladığımız bu sayıda, Mart 2016 itibariyle SADER Başkanlığını devralan Ali Şengel’e bağlanıyoruz:
Yönetim Bize Verilse Ne Yapardık?
Sağlık Bakanlığı ve SGK yönetimi bize verilse biz ne yapardık diye düşünerek çalıştığımız komitelerimiz var. Güncel satın alma metodolojileri nasıl olmalı, gerçekten şeffaf, sürdürülebilir geri ödeme mekanizması nasıl olmalı diye çalışan komitemiz var. Hazırladığımız raporları ilgili mercilere iletiyoruz. Son dönemde Sağlık Teknolojileri Değerlendirmeleri (STD) konusunda çok çalışıyoruz. Tıbbi cihaz kullanımında nasıl yardımcı olabilir, kamu satın alımlarında nasıl ışık tutabilir konusuyla ilgileniyoruz. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle sıcak iletişimlerimiz var.
Yerli Üretimin Önündeki Engeller Neler?
Türkiye’nin Kalkınma Planı üzerinden de ortaya koyduğu yerli tıbbi cihaz üretimini arttırma azmi var. Biz bunu sevinçle karşılıyoruz ama her ne kadar tıbbi cihazda ithalat oranı yüksek gibi gözükse de
aslında tıbbi cihazın genel ithalat içindeki oranı çok düşük. Ülkemizin kendine yetecek ölçüde tıbbi cihaz üretmesi kıymetli bir şey. Strateji olarak ilkin, sadece inovatif, dünyada olmayan ilk Türkiye’de olan cihazlar üzerinden hedef konulmuştu ama yan sanayii ve nitelikli iş gücü gibi eksikliklerimizi tamamlamadan biz bunun gerçekçi olmadığına inanmıştık. Şimdi teknolojisi basit ama ithalatına çok para harcadığımız ürünleri burada nasıl üretebiliriz diye çalışıyoruz.
Bu fikirsel katkı dahil yerli üretim konulu tüm süreçlerde SADER olarak varız. Geçtiğimiz yaz yaşanan talihsiz 15 Temmuz süreci olmasaydı yerli üretim konusunda epeyi yol almıştık, önemli temeller atılmıştı. Fakat buna rağmen Kamu –Özel Ortaklığı (PPP -Public Private Partnership) modeli ile yapılan şehir hastaneleri sektörü çok ciddi etkiledi, Türkiye’nin büyük bir pazar olduğu fark edildi.
Yerli üretimin önündeki birincil engel; hem içerde hem dışarıdaki ‘Türk malı’ algısıdır. Bu algıyı değiştirmek için ciddi mücadele edilmesi gerekiyor. Yerli üretimin önündeki en büyük engel bu! Bu imajla mücadele etmek zorundayız. Öte yandan tekstilde başarılı örnekler var.
Doğru Ürünü Doğru Kişiye Anlatmak
Tıbbi cihaz sektörünün hastanelerle ilişkileri konusunda şunları ifade edebilirim: Bizler, kamu tarafındaki sağlık hizmet sunucularının yeni kurumsal düzenlemeleri nedeniyle satış ve pazarlama sürecinde doğru kişiye ulaşmakta zorlanıyoruz. Doğru ürünü doğru kişiye anlatmak çok önemli! Son kullanıcı ile konuşulmuyor, satın alma tarafıyla ilerlemek zorundasınız; bu durum büyük grupların olduğu özel sağlık hizmet sunucularında da geçerli olmaya başladı. Aynı trend içindeler.
Burada sanırım biyomedikal mühendisliğin önemine vurgu yapmamız gerekiyor. Ürün gelişimine katkı sağlarlar, klinik mühendislik yaparlar ve tıbbi cihazla ilgili tüm süreçlere müdahil olurlar. İdare içindeki yerleri çok tanımlı değil! Satın almalarda da biyomedikalcilerden yararlanabiliriz. Ciddi yetişmiş, işin eğitimini almış kişileri doğru yerde kullanmamız lazım.
Sektörün En Önemli Müşterisi Kamu
Kamu bağımlılığından ortaya çıkan bir durum sanırım ama sağlığın kalbi hala Ankara’da atıyor. Bizlerin ilk müşterisi hala kamu! Türkiye’de sağlık sektörünün en önemli müşterisi kamudur. Firmalar hala Ankara’dalar, değillerse bile irtibat ofisleri burada. SADER’in de kamu ilişkilerinde etkin olması beklendiği için Ankara’da olmanın avantajlı olduğunu düşünüyorum. İstanbul’da da bir komitemiz var, gölge yönetim kurulu gibi çalışıyorlar. Ankara’da rutin hale gelen aylık toplantılarımızı (her ayın 3. Çarşambası) yılda iki kez İstanbul’da yapıyoruz.
Hastanelerin Nasıl İşletileceği Bir Soru İşareti
Türkiye’de sağlık hizmet sunulan yerlerin eskidiği, köhnediği, yetmediği günümüz gerçeği. Bunların yenilenmesi anlamında da şehir hastanelerinin, böylesi makro bir revizyon hareketinin doğru olduğunu düşünüyoruz. Fakat yapılış yöntemi ile ilgili çekince ve endişelerimiz var. Bunlardan biri, tıbbi mal ve cihaz satıcılar tarafında tekelleşme riski doğurması! Çok büyük projeler ve bir firma birkaç şehir hastanesini aldığı zaman zaten diğerlerinin şansını ortadan kaldırıyor. Buna dikkat edilmesi gerekiyor. Firmaları yerli ve yabancı olarak ayırmıyorum ama gerçek olan şu ki global rakiplerine göre küçük bütçelerle çalışan yerli üreticiler için projelerde yer almamanın sonuçları daha ağır olabiliyor. Daha sert rekabet ortamında solukları daha erken tükenebiliyor. Bunun ötesinde şehir hastanelerinin ülke ekonomisine etkilerinin daha makro incelenmesi gerek. Yapılabildiğinden çok emin değilim! Yeni yeni konuşuluyor.
Şehir hastaneleri hizmete açıldıktan itibaren nasıl işletileceği konusunda çok soru işareti var. Dünyada örneği yok, zaman içinde çözülecektir diye düşünüyorum.
Tedarikçiyi Zorlayan Şartlar Var
Tıbbi cihazın alt başlığı çok fazla; ameliyathanede kullanılan demirbaş bir cihazla hastaya sürekli sarf edilen cihaz farklı… Demirbaşlar üzerinden konuşmam gerekirse şehir hastaneleri rekabet seviyelerini arttırdığı için fiyat seviyeleri aşağı indi. Şartları ağır, tedarikçiyi zorlayan şartları var. Hastanelerde ölçek büyüyünce projeler de talepkar oldu. Firmaları zorluyor.
Öte yandan bu projeler açıklandıktan sonra Türkiye büyük tıbbi cihaz markalarının kalbi oldu, her firma bu büyük pazara nasıl mal satarım diye düşünüyor. Türkiye de bunu iyi kullanıyor, bu talebi ülke içinde üretime çevirmek için şans olarak görüyor. Açılan hastanelerin tecrübesi dolayısıyla gelecek süreçte önümüzü daha iyi görebileceğiz.
Tıbbi Cihaz Alnındaki Tanımlar Gri Bırakıldı
Dünya genelinde şöyle bir tanım var: Hastaneler için doğru ölçek 200-400 yatak arası olmalıdır. Bizim şu an yaptığımız rakamı binleri bulan şehir hastaneleri, Avrupa ülkelerine bakıldığında, işletme açısından konuşulan ölçekler değil. Hastanın, kampüs içerisinde nereden nereye nasıl gideceğini tartıştığımız projeler var. Kaldı ki hastanın uzaklığından dolayı hastaneye gidip-gelmesi bile ayrı bir sorun!
Düşüncem o ki, şehir hastaneleri projenin daha başında tıbbi cihaz alanındaki tanımlar (satın alımlar, planlamalar vb) gri bırakıldı, net olarak ortaya konulmadı. Hem sert rekabet hem de cihaz sektörünün dinamizmiyle de ilgili bu durum. Kolay olmadığını tahmin edebiliyorum. Projeler bizim için tecrübe oldu. Bu projeler sayesinde sağlık hizmet sunumunun yenilenmesi ve kapasitesinin artması son derece sevindirici.
Sağlık Teknolojileri Değerlendirmeleri Hakkında:
SADER’in geleneksel hale gelen Çarşamba toplantıları için her ay konu ve konuklar belirleniyor. Hastane Tabanlı Sağlık Teknolojileri Değerlendirmeleri (H-STD) konusunda SADER’in ağırladığı konuklar arasında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin ile proje ekibi üyelerinden Doç. Dr. Tanju Tütüncü yer aldı.
H-STD, farklı sağlık teknolojisi türlerine ilişkin idari kararların alınması için gerekli bilgileri vermek amacıyla ilgili hastaneye özel sağlık teknolojileri değerlendirmesi yapmaya olanak tanıyor.
Sözkonusu birim ilkin 2012’de Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kuruldu. 2012-2015 yılları arasında yaptığı çalışmaları ile hastanenin yaklaşık olarak 7 milyon TL’ye yakın tasarruf ettiği hesaplandı.
Tamamlanan STD projeleri arasında; Akılcı Human Albumin Kullanımı (izlem raporları ile takip edilmekte), Mini STD: Kemik Bankası Kurulumunun Değerlendirilmesi, Etkin Laboratuar Kullanımı (izlem raporları ile takip edilmekte) ve Mini STD: Epiduroskopi Teknolojisi yer alıyor.
Devam eden projeler ise; D vitamini Tetkikinin Akılcı Kullanımı ve D vitamini ile tedavi ve Preoperatif Tetkiklerin Akılcı Kullanımı.
Maliyet Etkili Alanlara Yatırım
H-STD kullanımı kaynakların daha verimli kullanılması, maliyet etkili alanlara yatırım yapılması, bilimsel olarak etkililiği kanıtlanmış teknolojilere öncelik verilmesi ve zaman zaman da -artık bilimsel destekleyici kanıtların kaybolması halinde- teknolojilerden vazgeçilmesi hususlarında alınacak kararların kanıta dayalı zemine oturmasına olanak tanır.
H-STD, teknolojileri tüm yönleriyle ele alıyor ve kullanımlarından doğabilecek kısa ve uzun vadeli sonuçların hepsini değerlendirerek yöneticilere bilgi veren raporlar hazırlıyor. Bu raporların amacı teknolojileri tıbbi, ekonomik, hukuki, etik ve sosyokültürel yönleriyle detaylı bir şekilde araştırmak ve bilimsel kanıtlarıyla net bir şekilde sunmaktır. Elde edilen bilgiler ışığında değerlendirilen teknoloji mevcut uygulamalardaki alternatifleriyle mukayese edilebilmesine ve yöneticilerin en doğru kararı alabilmesine yardımcı oluyor.
SADER ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi H-STD konusunda işbirliği geliştiriyor.