“Kamunun bilhassa şehir hastaneleri ile sağlık turizmi alanına rekabetçi olarak girmesini olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Şehir hastanelerinin ayakta kalması, yürüyebilmesi için yabancı hastaya ihtiyaç var. Ciddi bir rekabet sorununa yol açacak. Türkiye’nin bu durumdan kazançlı çıkacağı kanısında değilim”

“Biz sağlık turizminde daima dışarıdan hasta gelmesini bekleriz. Halbuki hiçbir ülke bu tek yönlü sağlık turizmini istemiyor. Ülkeler sürekli hasta göndermek yerine kendi hekiminin, sağlık personelinin eğitilmesini istiyor. Bakanlıkça yeni kurulan Anonim Şirketinin iyi bir yanı yurtdışında yatırım yapabilecek olması!”

Prof. Dr. Melih Bulut

Çocuk cerrahisi uzmanı olan Prof. Dr. Melih Bulut, uzun yıllar hastane yöneticiliği yaptı. Sağlık politikaları, sağlıkta inovasyon ve gelecek konularıyla yakından ilgileniyor. Sivil toplum çalışmalarına da sağlık aktivisti olarak destek veriyor.

Prof. Dr. Melih Bulut’un sağlık turizmi politikalarına ilişkin görüşleri şöyle:

“Türkiye’de hastanelerin teknolojik altyapısı, insan gücü, yönetim kapasitesi son derece kaliteli; yanı sıra çok iyi yetişmiş hekimlerimiz var. Öte yandan jeopolitik konumunun avantajı nedeniyle çevresindeki 2 milyar insan nüfusuyla sosyal, kültürel ve tarihsel bağları sözkonusu. Bu nedenle bizde sağlık turizmi hızla gelişti. Ben, uzun yıllar, International Hospital’in başhekimliğini yaptım. Çok sayıda yabancı hastaya hizmet verdik; sağlık turizmi konusunda iyi bir tecrübem var.”

Kamu ve Özel Rekabeti Kimseye Kazandırmaz

Sağlık turizminde baştan beri yapamadığımız şey iş birliği idi. Kamu-özel ya da özel-özel kurumların birbirleriyle derin bir iş birliğine girmesi gerekiyordu; bir türlü başaramadık. Bunu başaramadığımız gibi şimdi de kamu, özel sektörün karşısına rakip olarak konumlandı. Kamunun da bilhassa şehir hastaneleri ile bu alana rekabetçi olarak girmesini olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Şehir hastaneleri finansman temini ve geri ödemesi nedeniyle çok sağlıklı bir model değil. Bu modelin ayakta kalması, yürüyebilmesi için yabancı hastaya ihtiyaç var. Ciddi bir rekabet sorununa yol açacak. Türkiye’nin bu durumdan kazançlı çıkacağı kanısında değilim. Özel sektör de kamu da şu anda sağlık turizmine muhtaç haline geldi. SUT fiyatlarının artmaması dolayısıyla da özel sektöre sağlık turizminden başka bir alandan para kazanma şansı bırakmadı. Ülke açısından çok yararlı bir gelişme değil.

Bir zamanlar, sağlık turizmi hastanelere ciddi kazanç sunan bir organizasyondu. Özel-özel iş birliği geliştirilemediği için kurumlar fiyat üzerinden birbirleriyle rekabet eder hale başladılar. Sürekli fiyat kırıldı; şu anda sağlık turizminde de kar marjları eskiye göre epeyi düştü. Devletten gelen yani SGK’lı hastaya göre nispeten karlı bir alan.

Nadir Hastalıklar Hastanesi Kurulmalı

İrili ufaklı neredeyse her hastane kendi ölçeğinde sağlık turizmi pastasından pay alıyor; çünkü Türkiye karmaşık bir nüfusa sahip, mesela Balkanlardan daha fazla Balkanlı nüfusa sahip ya da Kafkaslardan daha fazla Kafkas kökenli nüfus var. Tüm bunlar Türkiye’ye hasta çeken nedenler arasında yer alıyor. Hiç ummadığınız bir yerdeki bir hastane de sağlık turizmi yapabiliyor.

Türkiye geliştirilmesi, yatırım yapılması gerektiğini düşündüğüm bazı alanlar var; Nadir hastalıklar bunlardan biri. Türkiye’de 5 ile 7 milyon nadir hastalığı olan hastamız var. Biz bunlara çok ciddi faturalar ödüyoruz ve dağınık şekilde ödendiği için herhangi bir merkez olmadığı için fatura çok yükseliyor. Türkiye’nin nadir hastalıklar hastanesine ihtiyacı var. Zaten tıp bu yönde gelişme gösteriyor. İstanbul ve Ankara’da inşa edilen çok büyük şehir hastanelerinin bir kısmını yerli ve yabancı hastalara hizmet veren Nadir Hastalıklar Hastanesi olarak konumlayabiliriz. Böylece devlet bir taraftan kendi hastalarımıza hizmet verirken bir taraftan da sağlık turizminden ciddi gelir elde etmiş olur.

Tek Yönlü Sağlık Turizmi Olmamalı

Bir de şu husus var: Biz sağlık turizminde daima dışarıdan hasta gelmesini bekleriz. Halbuki hiçbir ülke bu tek yönlü sağlık turizmini istemiyor. Ülkeler sürekli hasta göndermek yerine kendi hekiminin, sağlık personelinin eğitilmesini istiyor. Biz sağlık turizmi ile sağlığın üç temel öğesi olan hizmet, eğitim ve araştırmayı ihmal ettik. Burada kamu ve özel iş birliği çok güzel gelişebilirdi; özel sektör hastayı tedavi ederken eğitim için devletin eğitim kurumlarından yararlanabilirdi. Bunun için özel sektör bir fatura ödeyebilirdi. Çok kapsamlı araştırmalar yapabilmek mümkün, Türkiye bugün klinik araştırmalarda olması gereken yerde değil! Bu alanlarda da sağlık turizminin geliştirilmesine ihtiyacımız var, bütüncül bir bakış açısı geliştirmemiz gerekir. Sağlık turizmine soyunan büyük grupların yurt dışı yatırımlarını arttırması gerekiyor. Bakanlıkça yeni kurulan Anonim Şirketinin iyi bir yanı yurt dışında yatırım yapabilecek olmasıdır. Devlet ile özel iş birliği yapabilir; mutlaka ki kar amaçlı düşünmemek lazım.”