23

“2020 YILINDA 65 YAŞ ÜZERİNDE OLAN NÜFUS, GEÇTİĞİMİZ DÖRT YILDA (2016-2019), YILDA ORTALAMA 309 BİN KİŞİ AZALIRKEN, 2020’DE 411 BİN KİŞİ AZALMIŞTIR. YAKLAŞIK 100 BİN KİŞİLİK FARK, FAZLADAN ÖLÜMLERE İŞARET ETMEKTEDİR”

Türk Tabipleri Birliği Pandemi Çalışma Grubu, COVID-19 pandemisi 18 ay değerlendirme raporunda, Uzm. Dr. Nasır Nesanır, Uzm. Dr. Alican Bahadır, Güçlü Yaman tarafından hazırlanan makalede Türkiye’de 2020 yılındaki “fazladan ölümleri” tespit eden bir çalışma sonuçlarına yer verildi. Sağlık Bakanlığı ve TÜİK tarafından 2020 ve 2021 yılları ölüm verilerinin ve nedenlerinin halen açıklanmadığı makale, “Hakikati gizleyemezsiniz: fazladan ölümlerde artış devam ediyor” başlığıyla yayımlandı. Makalede şu bilgiler kaydedildi:

“Türkiye’de pandeminin boyutları ve sonuçlarının şeffaf bir şekilde raporlanması konusundaki eksiklikler, Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından defalarca dile getirildi. TTB, pandeminin başlangıcından bu yana neredeyse her gün Sağlık Bakanlığına salgına dair fazladan ölümler de dâhil tüm verilerin eksiksiz ve şeffaf bir biçimde açıklanması için çağrıda bulundu. “Salgın Sürecinin Başarısında Fazladan Ölüm Sayıları Ana Belirleyicidir: Ölüm Verilerini Eksik Açıklamak Ciddi Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlığı ile 28.10.2019 tarihinde yaptığı çağrı da bunlardan biriydi. Sağlık Bakanlığı çağrıya kulak vermemiş, dahası haftalık durum raporlarını dahi o günden bu güne yayınlamamıştır. Resmi olarak açıklanan günlük COVID-19’a bağlı ölüm sayıları 15 Mart 2020 ile 31 Aralık 2020 tarih aralığında 20.881 iken, diğer resmi veriler ile birlikte değerlendirildiğinde bu sayının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmaktadır.

COVID-19 salgınına bağlı olarak, gerçekte ne kadar insanımızın hayatını kaybettiğini belirleyebilmek için Türkiye’de 2020 yılındaki “fazladan ölümleri” tespit eden bir çalışma yaptık. Fazladan ölüm, epidemiyolojide ve halk sağlığında kullanılan; “normal” koşullar altında görmeyi beklediğimizin ötesinde, bir kriz sırasında, tüm nedenlerden ölenlerin sayısını ifade eden bir terimdir. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) nüfus bilgileri ve e-Devlet belediye defin istatistikleri gibi tamamen resmi verilere dayanan bu çalışmada, beş farklı yaklaşım kullanarak benzer sonuçlara ulaştık:

Çalışmada kullanılan beş veri kaynağı ile yapılan tespitler şunlardır:

1) TÜİK Türkiye nüfusu yaş dağılım verisi analiz edildiğinde, 2020 yılında 65 yaş üzerinde olan nüfus, geçtiğimiz dört yılda (2016-2019), yılda ortalama 309 bin kişi azalırken, 2020’de 411 bin kişi azalmıştır. Yaklaşık 100 bin kişilik fark, fazladan ölümlere işaret etmektedir.

2) TÜİK yerli nüfus verisi incelendiğinde; 2015-2019’da yerli nüfus, her yıl ortalama 889 bin artarken, 2020 yılında 657 bin artmıştır. Özet olarak; yerli nüfus artışında, 232 bin kişilik bir azalma vardır.

3) Nüfusun %42’sinin yaşadığı 20 ilde; belediye, e-devlet, TÜİK ve diğer resmi yollardan elde edilen tüm veriler analiz edildiğinde; 2020 yılında, son üç yılın ortalamasına göre 48 bin fazladan ölüm gerçekleşmiştir. Bu, Türkiye’nin tamamı için 114.000 fazladan ölüm demektir.

“2020 YILINDA, TÜRKİYE’DE 65 YAŞ VE ÜZERİNDEKİ NÜFUSTA, COVID-19’DAN EN AZ 75 BİN KİŞİNİN HAYATINI KAYBETTİĞİNİ SÖYLEYEBİLMEKTEYİZ. BU SAYI, BAKANLIĞIN TÜM YAŞLAR İÇİN RESMİ AÇIKLAMASI OLAN 20 BİNİN 3,5 KATI! 2020’DE EN AZ 55 BİN CAN, COVID-19’DAN KAYBEDİLDİĞİ HALDE, İSTATİSTİKLERE BU ŞEKİLDE GİRMEMİŞ DURUMDA”

4) Nüfusun %49’unu oluşturan 21 ilde, belediyelerin verilerine göre Mart 2020-Nisan 2021 arasında bulaşıcı hastalıklardan resmi ölümler 47 bin kişidir. Türkiye nüfusuna oranlandığında bulaşıcı hastalıktan ölüm sayısı 97 bin olmaktadır.

5) Türkiye nüfusunun beşte birinin yaşadığı İstanbul’da, belediye e-devlet verileri incelendiğinde, Mart 2020-Mayıs 2021 arasında önceki beş yıla göre 25 bin fazladan ölüm yaşanmıştır. Bu veri, Türkiye’nin tamamına uyarlandığında, 134 bin fazladan ölüm anlamına gelmektedir.

Dünyadaki veriler ve Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı göz önünde bulundurulduğunda, 2020 yılındaki fazladan ölümlerin yaklaşık dörtte üçünün, doğrudan COVID-19’a bağlı ölümler olduğunu tahmin ediyoruz. Bu bilgi hesaba katıldığında; 2020 yılında, Türkiye’de 65 yaş ve üzerindeki nüfusta, COVID-19’dan en az 75 bin kişinin hayatını kaybettiğini söyleyebilmekteyiz. Bu sayı, bakanlığın tüm yaşlar için resmi açıklaması olan 20 binin 3,5 katı! 2020’de en az 55 bin can, COVID-19’dan kaybedildiği halde, istatistiklere bu şekilde girmemiş durumda.

“2020 YILINDA EN AZ 25 BİN CANIN ÖLÜMÜNÜN NEDENLERİ SAĞLIK HİZMETLERİNE BAŞVURUNUN VE ERİŞİMİN AZALMASI, HİZMETLERDEKİ AKSAMALAR, HAFTALAR SÜREN SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI SIRASINDA AĞIRLAŞAN KRONİK HASTALIKLARIN YANI SIRA GENEL OLARAK SOSYO-EKONOMİK DURUMDAKİ KÖTÜLEŞME VE İNTİHARLARDIR”

25 Bin Canın Ölüm Sebebi Pandemi Koşulları

2020 yılı Pandemi döneminde yaşanan fazladan ölümlerin yaklaşık dörtte birinin ise “COVID-19 hastalığı dışı” olduğunu tahmin ediyoruz. Bunlar, doğrudan korona virüs enfeksiyonu nedeniyle olmasa da pandemi koşullarından, daha doğrusu pandemi yönetimi adına yapılanlardan ve yapılmayanlardan kaynaklanan ölümlerdir. 2020 yılında en az 25 bin canın ölümünün nedenleri sağlık hizmetlerine başvurunun ve erişimin azalması, hizmetlerdeki aksamalar, haftalar süren sokağa çıkma yasakları sırasında ağırlaşan kronik hastalıkların yanı sıra genel olarak sosyo-ekonomik durumdaki kötüleşme ve intiharlardır.

Sağlık Bakanlığı 2020 yılında fazladan ölümlerin beşte birini; 01.01.2021 ile 14.09.2021 tarihleri arasında yarısını açıklamıştır. Bu sayılar bile fazladan ölümlerin 2021 yılında artarak sürdüğünü göstermektedir.

Belediye ölüm verilerine göre 2019 yılında Türkiye’deki ölümlerin %48’inin yaşandığı kentlerde 11 Mart 2020 ile 14 Eylül 2021 tarihleri arasında önceki üç yılın ortalamasına göre tespit edilen fazladan ölüm sayısı 92 bini buldu; bu ölümlerin Türkiye projeksiyonu ise sayıyı 189 bine taşıdı.

Ülkelerin Tam Doz Aşılılık Oranları

22 Eylül 2021 tarihinde tam doz COVID-19 aşılı kişilerin tüm nüfusa oranı Türkiye’de % 50, Japonya’da % 55, Almanya’da % 63 ve Birleşik Krallıkta % 65’dir. 22.09.2021 tarihinde milyon nüfusa düşen resmi COVID-19 ölümleri Türkiye’de 2,80, Birleşik Krallıkta 2,06, Almanya’da 0,68 ve Japonya’da 0,40’tır. Bu ülkelerde 65 yaş ve üstü nüfus oranları Türkiye göre çok yüksektir.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’nin 2020 ve 2021 yıllarının Ağustos ve Eylül aylarındaki günlük COVID-19 ölümleri karşılaştırmasını yaptığımızda; 2021 yılındaki bazı günlerdeki COVID-19 ölümlerinin, 2020 yılındaki aynı günlerdeki COVID-19 ölümlerinin yaklaşık 10 katı olması dikkat çekicidir

Türkiye’de son üç ay (2021 Temmuz, Ağustos ve 1-22 Eylül) içinde milyon kişi başına en fazla ölümlerin yaşandığı ülkelerden birisi olmasının nedenleri arasında; sınıfsal eşitsizliklerin sonucu yoksul mahallelerdeki fazladan ölümler ve iş cinayetleri, bölgesel eşitsizlikler, ertelenen sağlık hizmetleri, Sağlık Bakanlığının risk gruplarında üçüncü doz aşı çalışmasının etkili bir şekilde yapmaması ve aşı kararsızlığı ile ilgili bir çabaya girmemesi, delta varyantı, COVID-19’a bağlı anne ölümleri sayılabilir.

“SAĞLIK BAKANLIĞI; HASTA VE ÖLÜM SAYILARININ DOĞRU OLARAK PAYLAŞILIRSA RİSKİN HANGİ İŞLERDE, HANGİ MEKÂNLARDA, HANGİ KİŞİLERDE YOĞUNLAŞTIĞINI BİLEREK GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALABİLİRİZ. GERÇEĞİ SAKLAYARAK SORUNLARI ÇÖZMEK, SALGINI YÖNETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Ertelenen Sağlık Hizmetleri

Türkiye’de şeffaflık ve bilimsellik kriterlerinin ihmal edilmesi; yerel yönetimler, sağlık, emek ve meslek örgütlerinin ve toplumun pandemi sürecine dahil edilmemesi; COVID-19’un sınıfsal yapısından dolayı çalışan veya işsiz toplum katmanlarına, yoksul ve yoksullaşacak kesime özellikle kapanma dönemlerinde ekonomik ve sosyal kayıp yaşatmadan destek sunulmaması; vaka temelli müdahalelerin (test, temaslı izleme, izolasyon karantina dahil) ve nüfus temelli müdahalelerin (yüz maskelerinin takılması, fiziksel mesafe ve kalabalıklardan, başta parti kongreleri olmak üzere toplantılardan ve kapalı alanlardan kaçınma) birlikte yürütülmemesi on binlerce insanın, onlarca sağlık çalışanın ölmesine neden olmuştur.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 23 Haziran’da düzenlenen bilim kurulu toplantısında yaptığı açıklama yukarıda beş madde halinde sıraladığımız ölüm verilerini teyit etti, “Salgın süresince salgından yaklaşık 50 bin insanımızı kaybettik. Ertelenen sağlık hizmetleri sebebiyle yaşadığımız kayıp ise bundan çok daha büyük” ifadelerini kullandı.

“ÖLÜM SAYILARI YAŞ, CİNSİYET, EŞLİK EDEN HASTALIK (KOMORBİDİTE) DEĞİŞKENLERİNİN YANI SIRA SOSYO-EKONOMİK DÜZEY, HANE HALKI BÜYÜKLÜĞÜ, OTURULAN MAHALLE VE SOSYAL SINIF BAĞLANTISI İLE BİRLİKTE SAĞLIK BAKANLIĞI VE TÜİK TARAFINDAN KAMUOYU İLE PAYLAŞILMALIDIR”

TÜİK 2021 Ölüm İstatistiklerini Yayımlamadı

TÜİK, her yıl Haziran ayının üçüncü haftasında, bir önceki yıla ait ölüm ve ölüm nedenleri istatistiklerini yayımlıyordu. Ancak TÜİK; 23 Haziran 2021 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada “Ulusal Veri Yayınlama Takvimine göre 24 Haziran 2021 tarihinde saat 10:00’da yayımlanması planlanan ‘Ölüm ve Ölüm Nedeni İstatistikleri’, 2020 haber bülteni, idari kayıtlardan üretilmekte olan istatistiklere ilişkin çalışmaların henüz tamamlanamamış olması sebebiyle ileri bir tarihe ertelenmiştir” duyurusunu yapmıştır.

Sağlık Bakanı, “ertelenen sağlık hizmetlerinden dolayı” yaşanan ölümlerin şimdiye kadar açıklanan resmi ölüm sayılarından “çok daha büyük” olduğunu söylüyor. Oysa her akşam kamuoyuna paylaşım yapan Sağlık Bakanı, vatandaşların tedavilerini aksatmamaları konusunda bugüne kadar hiçbir ciddi açıklama yapmayarak ve önlem almayarak, bu ölümlerin artmasına seyirci kalmıştır. Ertelenmiş sağlık hizmetlerinin sorumluluğu vatandaşlara yüklenmemelidir. Sağlık Bakanlığının ertelenmiş sağlık hizmetlerini engellemeye yönelik neden kayda değer bir önlem almadığı sorgulanmalıdır. Bugün, pandemide sağlık hizmetlerine erişim sorunu; bir toplumda pandemiye yönelik yaratılmış algı ve sağlık hizmetlerinde örgütlenme sorunudur. Her akşam topluma yönelik maske-mesafe-hijyen vurgusu yapan bakanlık, bugüne kadar hastanelere gelmeme konusunda halkın algısını değiştirecek açıklama yapmadığı gibi halkın hastanelere gelmesini zorlaştıracak adımlar atmıştır. Sokağa çıkma yasakları, bazı yaş gruplarının hastanelere izinle gitmek zorunda bırakılması, yerelde sağlık hizmetleri yetersizliği, iller arası hasta geçişinin güçlükleri nedenleriyle sağlık kurumlarına ulaşım zorlaştırılmıştır.

Bunların yanı sıra, genel sosyoekonomik durumdaki kötüleşmeye karşın ekonomik ve sosyal desteğin olmaması, 65 yaş üstü için haftalar süren sokağa çıkma yasakları sırasında ağırlaşan kronik hastalıklar gibi durumlar da pandemi sürecinde ölümlerin artışına neden olmuştur.

Salgının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bir örgütlenme modeli çıkarılmamış; Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın birinci basamakta yapmış olduğu tahribat, ikinci basamak sağlık tesislerinin üçüncü basamağa dönüştürülmesi, şehir hastaneleri gibi planlamalarla şehir merkezlerindeki hastanelerin kapatılması ile halkın sağlık hizmetlerine ulaşımı engellenmiştir. Ertelenen sağlık hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için kolay ulaşılabilir yerlerinde, kapılarına kilit vurulmuş durumda boş bekleyen bu hastaneler anlaması zor bir ısrarla yeniden açılmamaktadır. Yine bu süreçte; şehir merkezlerinde daha yaygın ve ulaşımı kolay olan özel hastanelerin ücretsiz olmaması, hastanelerin düzenlemesine gidilmemesi Sağlık Bakanı’nın bu sürece sadece seyirci kaldığını göstermektedir.

“ÖLÜM VERİLERİNİN NETLEŞMESİ İÇİN ‘TÜİK ÖLÜM VE ÖLÜM NEDENİ İSTATİSTİKLERİ’ DERHAL AÇIKLANMALIDIR. ÖLÜMLERİN GİZLENMESİNDEN VAZGEÇİLMELİDİR. SAĞLIK BAKANLIĞI; HASTA VE ÖLÜM SAYILARININ DOĞRU OLARAK PAYLAŞILIRSA RİSKİN HANGİ İŞLERDE, HANGİ MEKÂNLARDA, HANGİ KİŞİLERDE YOĞUNLAŞTIĞINI BİLEREK GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALABİLİRİZ. GERÇEĞİ SAKLAYARAK SORUNLARI ÇÖZMEK, SALGINI YÖNETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Sağlık Bakanı İstifa Etmelidir

Her ne sebeple olursa olsun, pandemi süreci gerçekleşen tüm ölümler ister sağlık hizmetlerine erişim isterse COVID-19 nedenli olsun bakanın sorumluluk alanında olan sağlık hizmetleri kaynaklıdır. Bakanın yaptığı “sağlığa erişim sorunları kaynaklı ölümlerin fazlalığı” açıklaması kendi başarısızlığının itirafıdır. Tüm uyarılarımıza rağmen algı yönetimi ve bilim dışı politikalarda ısrar ederek salgını tarihsel bir felakete dönüştüren Sağlık Bakanı istifa etmelidir.

Sağlık Bakanlığı, COVID-19 ölüm verilerini saydam, eksiksiz ve güncel olarak paylaşmasının yanı sıra Sağlık Bakanlığı ve TÜİK tarafından 2020 ve 2021 yılları ölüm verilerinin ve nedenlerinin tümünün her hafta açıklanması ayrıca bu verilere ulaşılabilirliğin sağlanması zorunludur. Sayıların netleşmesi için “TÜİK ölüm ve ölüm nedeni istatistikleri” derhal açıklanmalıdır. Ölümlerin gizlenmesinden vazgeçilmelidir. Sağlık Bakanlığı; hasta ve ölüm sayılarının doğru olarak paylaşılırsa riskin hangi işlerde, hangi mekânlarda, hangi kişilerde yoğunlaştığını bilerek gerekli önlemleri alabiliriz. Gerçeği saklayarak sorunları çözmek, salgını yönetmek mümkün değildir.

Türkiye’nin ekonomik bir kriz içinde olduğu unutulmamalıdır. Krizin ölüm göstergelerinde ciddi değişikliklere yol açtığı bilinmektedir. Pandeminin var olan ekonomik krizi derinleştirdiği kabul edilmelidir. Bu iki faktör sosyal sınıflar-yoksulluk üzerinden eşitsizlikleri daha da derinleştirmiştir. Bu nedenle ölüm sayıları yaş, cinsiyet, eşlik eden hastalık (komorbidite) değişkenlerinin yanı sıra sosyo-ekonomik düzey, hane halkı büyüklüğü, oturulan mahalle ve sosyal sınıf bağlantısı ile birlikte Sağlık Bakanlığı ve TÜİK tarafından kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Salgını kontrol altına almak ve önlenebilir ölümleri engellemek için iktidarı bilime ve demokrasiye dayalı bir salgın yönetimine davet ediyoruz.