Güven Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD Yedek YK Üyesi | Sağlık Çalışma Grubu Başkanı Nüket Küçükel Ezberci ile klinikiletişim dergisinin Mart sayısına özel bir röportaj gerçekleştirdik. 

“Hastanede herkes en iyi olduğu alanda görev üstlenir. Kız kardeşim Banu 21 yaşından beri bu hastanede. Yönetimi, maliyeti, finansmanı her şeyi en ince detayına kadar Banu bilir. Onun bildiği hiçbir şeyi ben bilmem. Ben dış ilişkileri yürütürüm”

“Kız kardeşimle her şeyimiz ortaktır; benim her şeyim kız kardeşimindir; onunki de benimdir. Benden sonra da oğullarıma kalmayacak, ona kalacak. Aramızdaki dayanışma bana göre tüm aile şirketlerine örnek olacak niteliktedir”

“Yönetim Kurulumuzun tamamı kadın, Genel Müdürümüz kadın, Başhekimimiz kadın, Başhekim Yardımcılarımız kadın, insan kaynakları yöneticimiz kadın… Yönetim dışında çalışanlarımızın yüzde 60’ı kadın”

“TÜSİAD’da 4 ana konumuz var: İleri yaş, tamamlayıcı sağlık sigortası, şehir hastanelerinin sevk ve idareleri ile koordinasyon konusu, sağlık teknolojileri ve inovatif yatırımlar”

“Vakıf üniversiteleri hastaneleri bizim anlayışımıza uygun değil. Kurulum prosedürü biz uygun değil. Bir de afiliasyon konusu var; iki çok ciddi afiliasyon görüşmemiz oldu. Bu esnada gördük ki kurulması çok kolay fakat sürdürülmesi fevkalade zor bir organizasyon yapısı. Özel üniversitelerin kurulmasına dair yasal alt yapının tamamlanmasının ardından gündeme alabiliriz”

Güven Hastanesi olarak 2018 yılını nasıl karşıladınız? Bu yılki hedefleriniz, potansiyel yatırım ve iş birliklerinize dair kısa bilgi verebilir misiniz?

2018’i büyük bir heyecanla karşıladık… Güven Hastanesi son altı yıldır büyüme ivmesi içerisinde. Türkiye sağlık sektörü de büyüyor ve önümüzdeki beş sene boyunca da büyümeye devam edecek. Nüfusun durmadan arttığı, hastalıkların nitelik değiştirdiği bir ortamda sağlık sektörünün büyümemesi düşünülemez. Burada can alıcı nokta, özel sektörün büyümeye devam edip edemeyeceği! En azından kendi adımıza belirmeliyim ki Güven Sağlık Grubu olarak büyümeye devam ediyoruz. Biz stratejimizi hizmeti derinlemesine vermek, sağlıkta referans merkezi olmak üzerine odakladık. Yeniliklere çok çabuk cevap vermek, karar alma mekanizmalarını çok daha rahat harekete geçirmek gibi bir artımız var. Bu da zaten kendini hem bütçede, hem de verdiğimiz hizmetlerin kalitesinde gösteriyor. Dolayısıyla çok mutluyuz, keyifliyiz. Çayyolu Sağlık Kampüsümüz oturdu artık. Bu bizim için gurur vesilesi.

Yeni yatırımlarınız neler?

Bu yıl için birçok yeni girişimimiz var. Geçtiğimiz üç ay içinde yeni bir şirket oluşturduk; Güven Future adında. Sağlık teknolojileri, software yazılımları üzerine çalıştığımız, sağlıkla teknolojiyi birleştirdiğimiz bir yazılım şirketi kurduk. Sadece sağlıkta değil savunma sanayinde de söz sahibi olmak üzere yola çıktık. İlk bakıldığında zaman savunma sanayi ile sağlığın ne ilgisi var diye düşünülebilir; oysa dikkat edin sağlık teknolojileri, savunma sanayisi gelişen tüm ülkelerin yan sanayisi olarak ortaya çıkmıştır. Şirketimiz daha çok yeni kurulmuş olmasına rağmen 20-25 kişilik bir kadrosu var ve çok iyi iş birliklerine imza attı. Bu bizi çok heyecanlandırıyor. Biz Ankaralı bir şirketiz ve ana merkezi Ankara olarak da kalmaya devam edecek. Ankara’nın ulaşım sorunları devamlı dile getirilmekle birlikte, biz referans merkezi niteliğimizle tüm Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar, Orta Asya Cumhuriyetlerine ve Afrika ülkelerine Ankara’dan hizmet verme konusunda bir sıkıntı yaşamıyoruz.

Heyecan duyduğumuz bir başka projemiz daha var; Bilkent Şehir Hastanesine yeni bir yiyecek içecek

konseptiyle giriyoruz. Talep arzı doğuruyor ve insanlar haklı olarak iyi ve sağlıklı şeyleri talep ediyorlar. İnsan ne yerse odur; hadi dedik, insanı besleyeceğiz. Çünkü bizim en büyük görevimiz insanları sağlığa kavuşturmaktan ziyade insanları sağlıklı kılmak, sağlıklarını koruyabilmek.

Güven Çayyolu konsepti de insanları sağlıklı olarak muhafaza etmek üzerine kurulmuş bir anlayıştır. Yiyecek – içecek işi, marketlerde satılacak ürünlerin insan sağlığına etkileri konusunda da insanlar en doğru arza layık. Bunu sadece Ankara ölçeğinde değil, tüm Türkiye sathında standardize edecek ve ardından ihraç edilecek bir hizmet olarak kurgulamaktayız. Yine Ankara merkezli, sıfırdan gelerek bir marka yaratan Çağdaş Şirketler Grubu’nun en az bizim kadar vizyoner sahipleriyle Anadolu’yu sağlıklı besinlerle tanıştıracağız. İnsanlar bilgiyi nasıl taşır? Biz dokunarak taşıyoruz. En büyük özelliğimiz bu.

Ankara’da yaşamanın ve sağlık hizmeti sunuyor olmanın avantaj/dezavantajları sizce neler? Dezavantajı avantaja çevirme konusunda o kadar mahiriz ki…

Bence taş yerinde ağırdır, daha büyük bir yere gidip de orada kaybolmanın manası yok. Bu demek değildir ki hizmeti İstanbul’a götürmeyeceğiz. O kadar çok hastamız var ki İstanbul’dan! Onlar bizi oraya da gitmemiz için çok zorluyorlar. Hayallerimizde her şey var ama doğru zamanda doğru zeminde olmalı herşey. Değişmeyen tek olgu, Merkez Ankara!

Biz hayal kurmayı ve bu hayalleri hayata geçirmeyi çok seviyoruz. Bazı hayallerin hayata geçmemesi gerekiyor, onu da zaten yolda anlıyoruz. Bodrum’u çok arzu ettik mesela, nasip değilmiş, olmadı. Olmadığını kabul ettiğimiz gün başka projeler çıktı. Şimdi en büyük hayallerimizden biri ileri yaş hasta bakımı! Tüm bilgi, birikim ve deneyimimizi ona vakfetmiş durumdayız. Çünkü bu bir ihtiyaç… 65 yaşında insanı emekli ediyoruz, tababet bu insanı 90-95 yaşına kadar yaşatıyor. Bu 30 sene çok önemli bir 30 sene… Çok maliyetli, çok yıpratıcı ve fedakarlık isteyen bir süreç. Bizim en büyük amacımız bu zor görünün ve dezavantaj olarak nitelendirilebilecek bu süreyi, avantaja çevirmek. Çok yol kat ettik, çalışmalarımız var.

Bu sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele değil… Avrupa’nın, ABD’nin ve Ortadoğu’nun demografik yapısı içler acısı. Sağlık hizmeti söz konusu olduğunda coğrafi sınır yoktur. Yurt dışında genç nüfus az ve hizmet sektörünün en önemli bileşeni sağlıktır. Sağlığın da en önemli bileşeni ileri yaş! Bizler ileri yaş konusunda hizmet sunumumuzu derinleştirmek zorundayız. Bu aynı zamanda çok önemli bir ihraç kalemidir. İleri yaş konusunda köyler kurduğumuzu düşünebiliyor musunuz? İklim, lokasyon, genç nüfus, deneyim, şefkat her şey bizde ve olmaması için hiçbir sebep yok. TÜSİAD’ın önemli gündem maddelerinden biri de bu. Bunu TÜSİAD’a taşıdım ve kabul gördü. Sigorta şirketleri, diğer hastaneler, Sağlık Bakanlığı ve diğer paydaşlarla yakın iş birliği içerisindeyiz. Önemli olan prosedürleri, akreditasyon süreçlerini, eksiksiz tamamlayabilmek! Olmaması için hiçbir neden yok. Türkiye Cumhuriyetinin bundan sonra yapacağı kurumsal anlaşmalardır. Bina inşa etmek, para pul bulmak en kolayı! Önemli olan neyin nasıl olması gerektiğiniz kağıda dökebilmek. En zoru planlama aşamasıdır, biz planlamaya soyunduk.

Türkiye’de özel hastanecilik nereye doğru evriliyor sizce? Şehir hastaneleri sağlık hizmet sunumunu nasıl dönüştürecek?

Ne kadar çok rakip olursa kendinizi o kadar çok ileriye taşımak mecburiyetindesiniz.  Şehir hastaneleri çok büyük ihtiyaçlara cevap verecek. Mevcut hastaneler oraya taşınacak. Mevcut hastanelerin altyapı sorunları öyle kolay kolay giderilecek gibi değil ki! Peki şehir hastaneleri bu kadar büyük olmalı mı? Onu zaman gösterecek. Önemli olan hizmeti birbiriyle ilintili, bütünlüklü şekilde verebilir miyiz sorusunun cevabıdır. Biz elimizden gelen her türlü katkıyı veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Çünkü bu hastaneler 84 milyonun malı. Ümitli olmamak için hiçbir sebep yok; sorunun olduğu yerde de çözüm var. Esas iş, soruna değil çözüme odaklanmak.

Benim olumsuzluklara, sorunlara odaklanacak vaktim yok. Yaşamak, çok ciddi bir iş! O ciddiyeti de olumlu addederseniz hayat bir anlam ifade eder.

TÜSİAD’da yer alıyorsunuz… Görev ve sorumluluklarınızı kısaca ifade eder misiniz?

8-9 senedir üyeyiz. Bu sene Erol Beyin başkan olmasıyla birlikte beni yedek yönetim kurulu üyesi olarak seçtiler. Aynı zamanda sağlık çalışma grubu başkanlığını da yapıyorum. Masanın etrafında birçok ortağımız var ve hepsinin bilgi birikimi, deneyimi inanılmaz boyutlarda. Ben kendi adıma o kadar çok şey öğreniyorum ki… Hepimizin hayalleri var, o hayalleri biz sağlık çalışma grubu olarak ortak bir paydada buluşturabildik. Nasıl heyecanla çalışıyoruz görseniz… Herkes işini gücünü bırakıyor, o toplantılara geliyor!

Çalışma Konularınız Neler?

4 ana konumuz var. Bunlardan biri ileri yaş. Raporlarımızı hazırlıyoruz, kamuoyunun bilgisine sunacağız. İkincisi, tamamlayıcı sağlık sigortası… Vatandaş zaten halihazırda cebinden para ödüyor, bu ödemenin hesap altına alınması lazım. Tamamlayıcı sağlık sigortası bu konuda çok iyi bir enstrüman. Devlet bu kadar çok kapsayıcı olmayı sürdürebilir mi, sürdüremediği takdirde tamamlayıcı sağlık sigortası ile bu eksiği giderebileceğimizi düşünüyoruz. Üçüncü konumuz, şehir hastaneleri. Şehir hastaneleri konusunda ihtiyaç olduğu takdirde nerede nasıl destek olabiliriz tartışıyoruz. Gelecek süreçte, sağlık hizmetleri sunumunun da özel sektöre kaydırılabileceğini düşünüyoruz. O noktada hepimizin hazır olması lazım. Bunun adı özelleştirme değil; sadece hizmet sunumunun özelle iş birliği halinde yapılması. Herkesin diline pelesenk olmuş vaziyette ama sağlığın özelleştirilmesi diye bir şey yok! Ama hizmet sunumunda özel ile birlikte el ele sorumluluk alınması çok doğru bir yaklaşım. Çünkü devlet ne kadarına yetişecek? Tomografinin ne sıklıkta kullanıldığı veya arıza çıktığı zaman hemen yapılıp yapılmadığı konuları bürokrasinin işi olmamalı! Özel sektör elin taşın altına koymalı ve o sorumluluğu almalı.

Bakanlığımızla iç içe çalışıyoruz; hangi noktada bizim yardımımıza ihtiyacınız var, size nasıl yardımcı olabiliriz diye sürekli iletişim halindeyiz. Mesela hizmetlerin standardize edilmesi çok önemli… Tüm şehir hastanelerinde yapılan görüntüleme, laboratuar hizmetleri, yemek ve diğer hizmetlerin standardize edilmesi çok önemli. Bu standardizasyonu sağladığınız zaman bu hizmetler büyük bir ihraç kalemi de olacaktır, büyük bir know-how! Mesela özel sağlık hizmeti sunucularına denilebilir ki, kardiyovasküler hizmetleri özel hastaneler sunsun! Dördüncü başlığımız da teknolojik yatırımlar… Sağlık inovasyonları, yerli ve milli üretim. Bu başlık altında inanılmaz güzel işler yapılıyor: Bir tanesi TUSİAD bünyesindeki “Bu Gençlikte İş Var” yarışması. Bu harika projeyi biz de Sağlık Çalışma Grubu olarak destekliyor, sağlık alanında beğendiğimiz inovatif fikirleri networkümüz sayesinde ilgili firma ve üreticilerle buluşturuyoruz

TÜSİAD, adında geçen cinsiyet vurgusunu kaldırdı… Cinsiyet eşitliğine yönelik atılan bu adım, kurumsal kimlik ifadesi dışında TÜSİAD’ın temsiliyeti/iletişimleri ve sektörle ilişkilerinde, kadınlar için pozitif sayılabilecek eşitlikçi bir zeminde, başka farklılıkların/iyileşmelerin de önünü açtı mı? Bu konuda hedefleri/özendirici faaliyetleri var mı?

Bu zaten gündemde olan bir konuydu. En gurur duyduğumuz tarafı kadın üyeler kadar erkek üyelerin de insiyatifiyle hayata geçmiş olmasıdır. Geç mi kalındı? Zaman meselesiydi. TÜSİAD’ın gündeminde o kadar çok mesele var ki… Biliyorsunuz krizlerden doğrudan etkilenen bir yapı. Bu kadar öncelik arz eden konuların arasında kendine ancak şimdi yer buldu. Türkiye gayri safi milli hasılasının yüzde 85’ini yöneten bir gruptan bahsediyoruz. On binlerce işçiyi temsil eden bir yapı söz konusu. Oradaki erkek üyelerin bu düzenlemeye sahip çıkmaları demek, kendi iş yerlerinde de aynı özeni ve duyarlılığı gösterecekleri anlamına geliyor. Bu sadece ufak bir isim değişikliği veya kurumsal bir makyaj değil. TÜSİAD’IN üyesi olan ve on binlerce işçi çalıştıran bir patronun kadınlar konusunda duyarlılık göstermemesi mümkün mü? Bazı kişiler bu değişikliğin çok da gerekli olmadığını sorguladı ama bence yansımaları çok önemli! Önem verilmeyecek bir konu değil! Diğer dernekler, vakıflarda da aynı duyarlılığın gösterilmesini bekliyoruz.

Biz birçok alt çalışma grubunda temsil ediliyoruz; Hastanemizin Genel Müdürü  Dr. Aylin Yaman TÜSİAD Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubunda. Yönetimimizdeki birçok isim farklı çalışma gruplarında görevli.

Sizi ilerde TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı olarak görecek miyiz?

Gündemimde olan bir konu değil. Zaten Başkanlık yedi gün yirmi dört saat mesai, ayrıca gerçekten büyük fedakarlık isteyen bir iş. Beni aşar.

Güven Hastanesiyle nasıl ilişki kurdunuz?

Bizim çocukluğumuz boyunca annemle babam hiç evde yoklardı. Herkes annesini parfüm kokusuyla, evlerinde poğaça kokusuyla hatırlar; biz annemizi anestezi ilacı kokusuyla hatırlıyoruz. Bu bende hastaneden nefret etme kız kardeşimde de hastaneye bağlanma güdüsü şeklinde ortaya çıktı. Kız kardeşim Banu, hastaneye bağlandıkça annesine babasına kavuştu. Bana da tam tersi sirayet etti. 21 yaşımda Dışişleri Bakanlığının sınavlarını kazandım. Yıllar boyu bu hastanede iki kişi tanıdı beni: Gece şoförü ve gündüz şoförü. Havalimanından aldılar, getirdiler. Hiç istemediğim, sevmediğim ve hayalini kurmadığım şey bu hastaneye geri gelmekti. Mesleğimin en güzel zamanında, sefirliğime çok az bir zaman kala bir anda annemi sonra da babamı kaybettim ve ben hiç istemememe rağmen kardeşimin zoruyla buraya geldim. Dolayısıyla neyin planı, neyin programından bahsediyorsunuz? Bakanlıktaki çalışma hayatımda hırslı bir kadındım ve o hırsla buraya geldim.

Burada yaşananlar, yaşamla ölüm arasındaki o sırat köprüsünde aracı olarak bulunmanız, insanların sizden medet umması, sizin o medet karşısında ruhunuzu zenginleştirmeniz… Hırsların, paranın hiçbir anlam ifade etmediği, hiçlik mertebesine ulaşmanın bana göre bu dünyadaki en önemli sınav olduğu anı ancak burada yaşayabilirsiniz. Şimdi tapıyorum, bayılıyorum bu hastaneye. Ruhum şifa buluyor. Sadece benim değil hastanemizin kapısından giren herkesin aynı hissiyatta olduğuna inanıyorum. Yaşam şifadır. Hayata güzel bakabilmek şifadır, ölüm de şifadır. Herkes kendisini sağaltacak, iyi hissettirecek bir şey buluyor bu hastanede.

Biz hastaneci değiliz, burada doğduk, burada büyüdük. Anne-babayı burada kaybettik. Burada nefes alıyoruz. Burada aşk var, ibadet var, bir olmak var.

Güven, kadın yöneticilerin ağırlıkta olduğu bir hastane! Türkiye’de hastane yönetimlerinde başka örneği yok sanıyorum… Kadın liderler, Türkiye’deki hastane yöneticiliği pratiğine/tecrübesine sizce nasıl katkılar sunuyor?

Yönetim Kurulumuzun tamamı kadın, Genel Müdürümüz kadın, Başhekimimiz kadın, Başhekim Yardımcılarımız kadın, insan kaynakları yöneticimiz kadın… Yönetim dışında çalışanlarımızın yüzde 60’ı kadın…

Bu ağı bilinçli olarak mı ördünüz?

Kadının kadınla iyi anlaşamadığı, ego yarışının ön planda olduğu yönünde bir anlayış dile getirilir ya biz hiçbirimiz buna asla inanmıyoruz. Kadın kadar bu işi iyi yapabilecek başka varlık düşünemiyorum. Şefkat, vicdan bizde daha fazla… Birbirimizi destekliyoruz. Ticari yönden de son derece zekiyiz. İş belli; bir yanda yapılması gerekenler var, öte yanda alınması gerekenler var. Biz alırken kazanıyoruz çünkü çok iyi pazarlık yapıyoruz! İkinci olarak da marka değerimizi iyi kullanıyoruz.

Hastanede herkes en iyi olduğu alanda görev üstlenir. Kız kardeşim Banu 21 yaşından beri bu hastanede. Yönetimi, maliyeti, finansmanı her şeyi en ince detayına kadar Banu bilir. O işin mutfağıdır. Onun bildiği hiçbir şeyi ben bilmem. Ben dış ilişkileri yürütüyorum. Kamu kurumları, Parlamento ilişkileri, Bakanlıklarla iletişimleri sağlıyorum. Ben dışarıdakini alıp içeri getiririm, işim bu! Birbirimizin işini öğrenmeye kalkmak ruh yorgunluğu… Herkes kendi işini yapar bizde. Bir konuyu “bilmiyorum” demekten utanmıyoruz ki… Kadın dayanışmasının özünde bence bu var, çok rahatlıkla “bilmiyorum” diyebiliyoruz. İşin en güzel tarafı da bu bence… Bilmek zorunda değilim. Çünkü bilen var!

İronik bir durumu aktarayım; geçen gün asansör bekliyorum ve yanımda da hastane çalışanı üniformalı personeller var, onlar bana baktı ve ben onlara baktım. Onlar beni tanımıyor, ben onları tanımıyorum. Öyle hoşuma gitti ki… İşte bu kurumsallaşma demek! Kağıt üzerinde aile şirketi olmamıza rağmen kurumsallaşmayı başarabildiğimizin en büyük göstergesi bu bence! Başka bir patron bundan rahatsız olabilir ama ben ve kız kardeşim bundan inanılmaz mutlu oluyoruz.

Kız kardeşimle her şeyimiz ortaktır; benim her şeyim kız kardeşimindir; onunki da benimdir. Benden sonra da oğullarıma kalmayacak, ona kalacak. Aramızdaki dayanışma o kadar güçlüdür ki! Onunla benim birbirimizden başka kimsemiz yok, evlat emanettir. Bizim için önce kardeş gelir! Kolay kadınlar değiliz, hepimizin kendine göre zorlukları var.

Sizin zorluklarınız neler?

Ben mesela, sabah 9 ve akşam 5 kadını değilim. Sevmiyorum. O kadar çok şeyi aynı anda organize etmeliyim ki; benim belirli bir saat düzenim olmamalı. Eskiden sabretmeyi bilmiyordum ama artık öğrendim. Zorluğum yok bence! Banu çok detaycıdır. Banu’nun bu kadar detaycı olduğu yerde benim vurdumduymaz olmam zor bir birliktelik! Kızıyor bana ve haklıdır. Benim öyle bir kaderciliğim var. “Olması gereken zaten oluyor” deyip geçiyorum.

Ben hayatından çok memnun bir kadınım, üç oğlum var (en büyük oğlum yirmi üç yaşında ve enerji sektöründe çalışmaya başladı, ikizlerim de dokuz yaşında) onlarla vakit geçirmeyi severim. İşini yirmi dört saatlik hobi olarak yapan bir kadınım. Her sabah üç ile beş arasında ayaktayım ve her şeyi planlar, organize ederim. Akşam sekizde yatarım. TV izlemem. Bilmem gereken her şey bana en doğru şekilde gelir. Hastanemizin geleceği konusunda illa üniversite yapısı altında kurumsallaşma olabilir.

Bünyesinde tıp fakültesi de bulunduran vakıf üniversitelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Güven Hastanesi olarak ileriki dönemde böyle bir yatırımınız/projeniz olabilir mi?

Bizim bu kadar derinleşmiş bilgi birikimiyle ve hizmet anlayışıyla yapmamız gereken şey bence üniversite hastanesi olmaktır. Fakat vakıf üniversiteleri hastaneleri bizim anlayışımıza uygun değil. Kurulum prosedürü biz uygun değil. Öte yandan anayasal düzlemde değişiklik yapılırsa bizim sadece tabela değiştirmemiz yeterli olur. Bir de afiliasyon konusu var. İki çok ciddi afiliasyon görüşmemiz oldu. Bu esnada gördük ki kurulması çok kolay fakat sürdürülmesi fevkalade zor bir organizasyon yapısı. Sürdürülebilir olması için iki tarafın da büyük fedakarlık yapması lazım. Bizler uzlaşıya açığız evet ama afiliasyonun getirdiği uzlaşı bizi bile aşabilir. Onun için şu anda başka bir afiliasyon sürecindeyiz ama onun da süreli olması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu işin özünde bence şu var: Bir üniversite tıp eğitimi verecekse er veya geç kendi hastanesine sahip olmak zorunda. Elin taşıyla elin kuşunu vurmak tababette de eğitimde de olmaz. Uymuyor. Taraflardan birinin konuya daha kalite odaklı bakması veya başka tarafın daha ticari veya insan kaynaklı bakması ortak paydada buluşmayı zorlaştırıyor. Önce bu sorunlar çözümlenir gibi geliyor ama tam tersi. Giderek büyüyor! Dikkat edin afiliasyon süreçleri işlemiyor, taraflar arasında sıkıntı var.